Aslında sonradan başka görevler alsam da her zaman asli görevim öğretmenlik derdim. Hâlâ derim.
1985'ten 1993'e kadar kesintisiz öğretmenlik yaptım. Ve kendime hiç yakıştıramadığım için idarecilik tekliflerini ve kurum dışı başka iş tekliflerini tereddütsüz reddettim.
İşimi, aşk derecesinde severek yapardım. Öğrencilerimi çok severdim.
Çok doğal, çok samimi idi ilişkilerimiz.
Bazılarının evlerine giderdim. Bazen onlar gelirdi evimize. Bazıları ile okul dışında da beraber olurduk. Ders dışında da işler yapardık.
Branşım tarih.
Bazı konuları anlatırken heyecana kapılır, hatta duygulanırdım. Öğrencilerle beraber ağladığımız da olmuştur.
Bedir Savaşı'nda sevinir, Uhut'ta üzülürdük.
İstanbul'un Fethi'ni anlatırken Ulubatlı Hasan'la beraber surlara tırmanırdık.
Osmanlı'nın yıkılışını anlatırken kahrolurduk.
Kurtuluş Savaşı'nda düşmanla boğaz boğaza çarpışırdık.
Fotoğraf Ankara Mamak İmam Hatip Lisesinin 7-İ (orta 2) sınıfa ait. O zamanki adıyla "Milli Tarih" dersinde, İstanbul'un Fethi konusunu işliyoruz. O harita her ders çizdiğim klasik haritam. Yaşım 30-31 gibi. Henüz saçlarım siyah. (Tabii burda poz vermişim. Yoksa o zaman cep telefonu yok, habersiz çekemezler.)
Öğretmenlik sadece bilgi işi değil. Duygu da lazım. Yürekten olmalı ve yüreğe dokunmalı.
Gerçi ben, bunu bilinçli bir şekilde yapmadım, rol yapmadım. Doğal halim öyleydi.
O yüzden birçok öğrencim "Tarihi seninle birlikte sevdik." demiştir.
"O konuları hiç unutmadık." diyen de çok oldu.
O etki ile tarih öğretmeni olmak isteyen ve olan çok öğrencim de oldu.
Şimdi düşününce hayret ediyorum.
Nasıl bir aşktı o öyle!
Şimdi mümkün değil, yapamam.
Hem ben değiştim, hem tarihe bakış açım değişti.
Fakat o günler güzeldi. Çok güzeldi.
Gençlik güzeldi.
Öğretmenlik güzeldi.
O öğrenciler de güzeldi.
Elbette yaramazlık da yaparlardı. Zaman zaman kızdığım, hatta küstüğüm de olmuştur. Olsun, olacak o kadar. Ben de insanım, onlar da çocuk/genç.
Önemli olan o sevgiyi saygıyı zedelememek.
Bizimkisi böyleydi.
Devam ediyor.
Biraz sosyal medya üzerinden, bazen mesajla, bazen telefonla, arada bir yüzyüze...