Hayat galiba hepimizi savurdukça savuruyor. Bizi tersyüz ediyor. Toplumun geneline baktığımızda insanlarda hakim olan duygu derin bir hayal kırıklığı değil de nedir sanki. Toplum nazarında her şey ciddiyetini yitirmiş gibi. Güvenemiyor artık insanlar kurumlara, kişilere, siyasetçilere… Bunun nedeni nedir, inceden inceye onu düşünmek gerekiyor.
Niye bakışlarımız böyle değişti. Umutlarımız artık eskisi gibi derinlerden beslenmiyor. Tamam, Müslüman'a ümitsizlik yaraşmaz ama toplumdaki bu çözülmüşlük de bizi içten içe yaralamıyor değil. Toplumda adaleti, hakkaniyeti, liyakati, ahlaki tavrı, ilkeli duruşu tesis edemediğimiz sürece galiba bu inişten, bu çözülmeden, bu yozlaşmadan kurtulmak pek mümkün görünmüyor.
İnsanların birbirlerine bakışı, beklentisi, tavrı, hitabı bile onun kimliğiyle, etiketiyle, gücüyle, zenginliğiyle doğru orantılı. Karşımızdaki ne kadar güçlüyse o kadar saygı gösteriyor, işgal ettiği makam cihetinde ona yamanmaya gayret sarf ediyoruz. Kişinin ilmi, irfanı, duruşu bizi pek alakadar etmiyor; onun malı, mülkü, makamı bizi etki alanına çekmeye yetiyor, yetebiliyor.
Bir düşünelim, bir daha düşünelim. Bu makam, bu güç, bu tahakkümane tavır, bu kerameti kendinden menkul bakış, bu kibir neyi anlatıyor. Bu güç zehirlenmesinin açtığı yarayı kim, nasıl saracak. Bir toplumda makamın, gücün, kibrin baş tacı edilmesi o toplumu nereye savurur ya da daha acı olan bu toplumdaki bireylerden bu doğrultuda ne kadar sıhhatli bir hayat görüşü sadır olabilir.
Allah aşkına nedir bu güce böylesine taparcasına tavrımız, gücün yanında, yamacında olmak için çırpınmamız. Adamın içi boş ama işgal ettiği yer dolayısıyla sözüm ona önem arz ediyor ve maalesef toplumun kahir ekseriyeti olarak büyük bir heyecanla bu önemden dolayı değersiz olana bir değer biçmenin peşindeyiz.
Bir yol, bir duruş, bir ilkenin kıvrımlarında dolaşmıyoruz. Değerin, değerlinin yanında yer almak gibi bir derdimiz yok. Güce karşı hakkı, hakkaniyeti savunmuyoruz bir türlü. Bütün yollar bize mubah görünüyor ne hikmetse.
Belki bu noktada İsmet Özel'in bu çarpıcı tespiti bize bizi anlatmaya yetebilir.
'İnsan için önüne çıkan bütün yollar 'yürünebilir' yollar ise, o insan artık kaybolmuştur.'
İşin acı tarafı şu ki, galiba bütün yolları yürünebilir yol olarak görüyoruz. Kendimizi sağlam, sarsılmaz bir yola bırakmaktan vazgeçtik gibi. O yolda kim var, o yol nereye çıkar, o yolun yolcuları için doğruluk, ahlak, ilke ne anlama gelir diye bir kaygımız da yok gibi.
Ve artık şunu daha iyi bilelim ki, gittikçe daha bir kayboluyoruz vesselam…