'Artık demir almak günü gelmişse zamandan

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan'

Sabahın ılık ılık yüreğime aktığı bu erken saatlerde, insanlar yeni güne merhaba derken, ölümlü bedenlerin, bu gün de yaşayacak mıyım soruları hep kalplerini kemirir... Bir gün daha başlanacaktır ve ömürden bir gün daha eksilecektir. Bunun bilinciyle daha fazla hüzün basacaktır aklımın ince hayallerini, daha fazla ölümsüzlük iştiyakıyla dolacaktır yüreklerimiz çaresizce...

Beklenen gün hızla yaklaştığını bile bile yine kalpler kıracağız, yine umutları söndüreceğiz, yine insanları anlamamakta ısrar edeceğiz, basit isteklerle, gereksiz kaprislerle kendimizi acı hayal olan ölümün kucağına bırakacağız. Ve vicdan dalgaları bizi merhamet limanlarına atacaktır. Ey kendini büyük gören nefisler af dileyebilecek misiniz? Yoksa dalgalar sizi alıp başka günahların köpüklerine mi karıştıracak. Af dileyip sonsuzluk kervanına huzur ve rahat bir kalple mi katılacaksınız; yoksa midenize oturan bir yumruk gibi oturacak mısınız talihsiz bedenlerde..!

Ölüm hiçbir şeye benzemiyor, yalnız kendisine benziyor. Öyle aniden değil, sağlık reçeteleriyle uzatılmış yaşlara beklete beklete yaklaştığı için ölüm, böylesine ürkütücü gelmekte son deminde insanlarına... Ne yapsanız, ne etseniz o bildik son geleceğini bile bile yaşamaya çalışmak ve başlangıçların bir an gibi hatırlandığı, hep taze kaldığı, hep sonun bu başlangıç anlarıyla unutturulmaya, uzaklaştırılmaya çalıştırıldığı bu zamanda, nafile bekleyişlerin uzayıp giden hayalleriyle unutulup, bizi yaşamanın tadından mahrum bıraktığını, ölümlü yüzlerde okuyorum akşamın alacakaranlığında...

Ölüm bize bir sinsi arkadaş gibi mi; yoksa kendini gizli tutan sır dolu sevgili gibi mi geleceğini tahayyül ederken, kalplerimiz alışkın değilken böyle soyut anlamlı cümlelere, kelimelere…

Bazen karşımıza bir babayiğidin ölüm haberiyle çıkar ve yıkılır tüm bedenimiz. Kalplerimiz, gözyaşlarımızla dağlanır bir şehit haberiyle. Bütün vücudumuz buz keser ölümün sinsi bir yılan gibi aklımızın en ücra köşesinde kıvrılan bilinciyle. Acı hayal işte o zaman somutlaşır bir annenin, eşin, nişanlının hüzünlü yüzünde.

Alışkın olmadığımız için mi; yoksa ölümün genç insanlara yakıştırılmadığı için mi bilemiyorum ağır geliyor insanın sırtına. Hayatın seyrinde giderken biz kaderimizin çizdiği noktaya doğru, bir hayatın noktalandığı ağır geliyor bu ölümlü bedenlerimize. Biz ne kadar uzak olduğunu düşünsek de bu keşmekeşliğin içinde, bir gün mutlaka uğrayacaktır nefislerimize ve o bildik sonun yolcusu biz de olacağız kesinlikle.

Acaba o zaman annemiz, babamız, çok sevdiğimiz ve uğrunda ölümü göze aldığımız, biricik dostlarımız, evlatlarımız, dava arkadaşlarımız, mesai arkadaşlarımız, daha ismini sayamadığımız bir çok özne olan bu cümlede. Bunlar bize rahmet okuyacaklar mı?

Yoksa ölüm sessizliğiyle acı hayal dünyasında kendileri de bir gün aynı kaderle baş başa kalışlarını mı düşünecekler? Her şeyin anlamını yetirdiği bu zamanda içi boş kelimelerle anlamlandırmak cümleleri ve ne kadar zor olsa da ölümün bir gölge gibi arkamızdan geldiği bilinciyle, hayatımızı anlamlandırırsak işte o zaman yaşamış olacağız gönüllerde… Yaşarken ölümle beraber, daha fazla günahlardan kaçabilirsek; bir o kadar merhamet pınarlarıyla dolacak caddelerimiz, mahallemiz, şehrimiz, hanemiz...

Ölüm korkusunun ruhlarımızı, bedenlerimizi sardığı, bizi vicdanlarımız hesaba çektiği demlerde, hep hesabı verilmeyen korkularla ötelere gitmek insanı nasıl huzursuz ediyorsa; af dilemenin ne kadar hafifletici olduğunu tatmak istiyorsa yüreklerimiz, bir dem daha beklemeden… Af kapısının rahmet tokmağını vurması gerekiyor vicdanlar, işte o zaman yokluk kapısından geçmek ağır gelmeyecektir iyi yüreklere; çünkü vicdanın sesi tüm kanunların üstündedir her zaman.

'Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden

Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden'

( Y. K. BEYATLI )