Bir şehrin tanıtımı, tanıtılması bu tarz şehre yakışmayan, gençlerin boğulması üzerine kurulu, çok sonraları kaleme alınan şiirin bestelenmesiyle ülke çapına yayılması, bizim kabul etmeyeceğimiz husustur. Eser sözlerinin derinlemesine incelenmesiyle görülecektir ki manasız ifadeler, göz ardı edilmiştir. Eserin içindeki mantık tezatı, anlam olarak ele alınmamıştır.

Bu eser okunduğunda ezgiye yüklenen anlam, kişiye ağıttan çok bir aşk şarkısını çağrıştırır. Ağıdın coşkulu söylenmesi, tempoyla ifadesi, alkışlarla dinlenmesi bizce manasızdır.

Anne ve kız arasında dedim-dedi şeklinde söylenen, ağıt olma özelliğine terstir. Aynen 'Mardin Kapısından İndim Aşağı' eseri gibi, coşkunlukla söylenen eser, bir şehrin tanıtımını üstlenecek özelliklere sahip değildir.

Eserde geçen köprü, Dicle Köprüsü'dür. Ziyaret, çok sonraları yeni bir yatırdır. Kırklar Dağı karşısındaki köşk, Sem'anoğlu Köşkü'dür, sonraları Gazi Köşkü adını almıştır. Boğulmanın olduğu yer, köprünün Kırklar Tepesi'nden gelirken ana yola bakan sağ kısmının altıdır.

ADEN CENNETLERİ HRİSTİYANLIĞA DAVETİYE Mİ?

Kırklar Tepesi, Dicle'ye ve Esfel Bahçeleri'ne nazır yüksekliğe sahip olduğu için, bu kutsallığını, iddia edilen Esfel'in 'Aden Cennetleri' iddiası ile ön plana çıktığı görülür. Bu bilinçli olarak daima gündeme taşınmıştır. Kendi kendisini Yahudî Geleneği'ne methiye dizme görevlisi hissedenler, Aden Bahçeleri ile Esfel Bahçeleri'i özdeşleştirirken, Arz-ı Mev'ud Sınırları'nı daima gündeme taşımışlardır. Şehri yüceltme adına, İsraîliyatı ululaştıranlar, şehri İbranî kültürüne yamamak istemişlerdir. Bu alanda kaleme alınan kimi kitaplarda, şehrin 'Duvar İçinde Diyar' olarak nitelendirilmesi, 'Aden Bahçeleri' olarak sık sık tekrarı gündeme gelmenin adeta olmazsa olmazı şeklinde araştırmacı olmanın gereğidir ya da biz, bunu böyle yorumlamaktayız.

Resmî olarak desteklenen sempozyumların kimisinde Esfel Bahçeleri'nin bu isimle adlandırılmasına dikkat çekmek gerekir.

Bir yazarın Esfel Bahçeleri'nde Âdem-Havva anlatısı ve Kırklar Dağı hakkındaki aktarımları, uzun zaman folklorik tesire sahip olmuş ise de zamanla etki alanını kaybetmemiştir. Kelimelerden yola çıkan yazarın, olanlarla kelimeler arasında kurduğu irtibatın ilişkilendirmesi çok güçlü ise de bu anlatıma karşı yazarından düşüncelerini savunmasını istememiz, tepki toplayan eserin bir müddet piyasadan çekilmesine sebep olmuştur.

Kırklar Dağı, bazen Nuh(a) Pegamberin Gemisi'nin üzerinde durduğu dağ olarak öne sürülür. Bazen ziyaretgah olarak dillendirilir. Bu yetmez imiş gibi, bir dostumuzun annesinden dinlediği ve çevresine anlattığı masaldan, efsaneden yola çıkılarak, ermişlerin, kırkların toplantılarını yaptığı mekan şeklinde algılanır. Tepenin eteğinde yapılmış küçük bir kilisenin ulaşımı, İsevîlikte kutsallığı ifade edilen kırk şehide bağlanır. Tümüyle halkın muhayyilesinde istediği şekilde anlam verdiği bu tepe, zamanla efsanelerin gerçek kabul edildiği yer olarak folklorik zenginliği artırmışken, batıl inançların merkezi haline getirilmiştir.

SUZAN SUZÎ NE ANLAMA GELİR?

Müslüman bir erkekle Gayr-î Müslim bir kızın evlenmelerinin önündeki engelleri farklı inançlarda bulunan yerli halkın hayatından kesitler sunarak, konunun biraz dışına çıkarak açıklama ihtiyacı söz konusudur.

Müslüman erkekle Süryanî Kızın evlenememesi, aynı şekilde Van'da Ah Tamarra Hikayesi'nde yer alır. Kerem ve Aslı, bu hikayelerin kaynağı olarak bilinir. İsteyenler Derweşê Avdî Hikayesini okuyabilir. Müslüman ve Êzidî arasında geçen Kirib-Kirîv (Kirve) seslenişi, aslında evliliklerin ayrı inanç sisteminde olmadığının işaretidir, aynı zamanda. Müslüman ile Êzidî birisinin evliliği, bu sebeple uygun değildir. Birbirine kirve hitabı, evliliklere set çekmedir.

Müslüman ile Gayr-ı Müslim'in evliliği, inanç ekseninde olmaz durumdur. Her ne kadar diğer inançlarda Müslüman ile evliliğe yanaşılmazken, erkek Müslüman olduğu takdirde kızın hangi inançtan olduğu evliliğe engel olarak görülmemektedir. Doğacak çocuk, babanın inancı çerçevesinde yetiştirilme şartı, evliliğin en önemli şartlarından biridir.

Ah Tamarra'da kızın babası olan Hristiyan Din Adamı, gölden karşıya geçen Müslüman Genci, daima yer değiştirerek yorup, boğulmasına sebep olması, bu konuda diğer inançların tavizsizliğinden kaynaklanır.

1980'li yıllarda Çınar İlçesi'nden bir çobanın, sürüsünü otlattığı Êzidî Davudî (:Gürses) Köyü'nden bir kızı kaçırması, dönemin basınında oldukça yer almıştı. İlçeli çobana kaçan Êzidî Kız için, seferber olmuş, kendilerine daima yardımcı olmuştur. Bundan oldukça üzülen, daha olması muhtemel durumların önünü kesmek ve Müslüman'a kız vermeme adeti dışındaki sebeplerle, Êzidî Mensupları, ilçeye gelişlerini askıya almış, zaman içinde bu köy halkı, Almanya'ya toplu olarak gitmiştir. Davudî Köyü, halen yıkık ve yerleşime kapalıdır. Yılın belirli günlerinde sadece mezarlık ziyareti söz konusudur. En son görüştüğümüz Davudî Köyü Muhtarı Bubê, ilçe gelişlerinde daima 'Kiriv' der, aynı hitapla karşılık bulurdu.

Diyarbakır'da ölen bir Hrıstiyanın sağ el şehadet parmağı, kimisince son dakikada İslamiyeti seçtiğine yorumlanmış, mezarlık seçimi tartışmalı olmuş, bu şehirde epeyce tartışılmıştır.

Çok nadir olsa da kendi gönlüyle Müslüman Erkek ile evlenen Gayr-î Müslîm olanlar, inançlarını değiştirir. Ailesi tarafından reddedilen kızlar, bir daha o semte, ilçeye, köye uğramaz. İttihat ve Terakki Dönemi'nde olsun, sonrasında olsun, tehcîr-keflê döneminde alıkonulan, tehcirden alınan, saklanan Hristiyan çocuklar-aileler, İslam'ı kabullenmiş şekilde görünürler. Hristiyanlarla, genelde bir baskı uygulamazken, Keflê'den alınmanın zamanla kendi yaşamlarını evlendikleri gence, kişiye bağlı olduğunun ezikliğini duymuştur. Çok sonradan inanç değişikliğinin temelinde ya da gizli Hristiyanlığın aşikar hale çıkmasında bu eziklik yatmaktadır.

Gerçek anlamda kirvelik müessesinde birbirine kirve olanların kardeşlikten daha sıkı bağlarla yakınlaşmasıdır. Kirve, bu nedenle kardeş olarak bilindiğinden, aralarında kirve olanların evliliği söz konusu olamaz. Bu örften gelen adet, son dönemlere kadar katıydı. Halen bu hususu bilenler, Êzidî olanlara konuşurken 'Kirve-Kıribo-Krivo' diye hitap eder, aynı karşılığı alır. Hristiyan olana, 'Amca-Dayı-Teyze-Hala- Abi-Kardeş' gibi hitaplarda aksayan bir yön görülmezken Êzidî için, evliliklerin önüne geçmede Kirve, bir tedbirdir. Êzidî İnanışı'nda Melekî Tavus, kutsal, tapılan ve korkulan iken, Müslüman İnanışta karşılığını 'Şeytan' olarak bulur. Êzidî olanla konuşulurken 'Ş' ile başlayan kelimeler sıklıkla söylenmez, 'Şeytan' denilmez. 'Şeytan' bir hakaret ve aşağılanma ifadesidir, kutsal olana hakarettir. Devam edecek