Kendi iç hayatımızı, ruh dünyamızı düzeltmeden, kendi evimizi, yani kalbimizi temizlemeden, temizleme çabasına girişmeden başarılı olmak mümkün değil galiba.

Çünkü içimizde yaşatmış olduğumuz ruhtur bize huzurun yollarını gösteren ve kapılarını açan. Hepimizin asıl kavgası, en derin mücadelesi içimizde, o küçük dairemizde, kalbimiz ve nefsimiz arasında var olagelen mücadeledir.

Bu mücadele bir arayışın kollarında süzüle süzüle ayağa kalkmakla olabilir ancak. Bu arayışta bütünüyle kaybolmakla olur.

Bir arayışın içinde kaybolamıyorsak, kendi benliğimizi yok edip, nefsimizden uzaklaşamıyorsak, kendi dışımızdaki her şeyi yerle bir edip, içimize, özümüze, kalbimize, ruhumuza kaçıp sığınamıyorsak nasıl var olacağız kendi içimizde.

Ruh dünyamızı tanımadan, bilmeden, bütün damarlarını sezip, keşfetmeden, derinliğinde kaybolmayı göze almadan, savrulmadan, düşmeden, kalkmadan, ağlamadan, düşünmeden nasıl varacağız kendimize.

Kendimize alabildiğine uzak ve yabancı bir hayatın kollarında her geçen saniye daha bir uzaklaşırken kendimizden ve de bu uzayıp giden mesafeleri kendimize dert etmezken nasıl varacağız kendimize.

Bizim dışımızdaki yabancı hayatlarda kendimizi heba edip, asalak bir ömür geçiriyoruz doğrusunu söylersek. Bu ne haldir, bu ne hazin bir manzaradır o zaman.

O halde şairin dediği gibi biz de kendi ruhumuza haykırmalıyız masmavi göğün altında. Kendimize, bizzat kendimize dönerek söylemeliyiz:

'Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!'

Kendimize dönmeliyiz artık. Kendimizi bilmenin zamanı gelmedi mi daha? Ne zamana kadar kendimizin ücrasında bir yabancı gibi yaşamaya devam edeceğiz.

Ne zaman bedenden ruha iltica edip, mananın kollarında insan-ı kamil olmanın yollarını bulacağız.

Bediüzzaman'ın diliyle söylersek belki de bu sorguları daha anlamlı hale getirebileceğiz kendi içimizde:

'İnsan gayrı mütenahi acz ve fakriyle beraber Cenab-ı Hakk'a imanıyla kudret ve gına ve izzetine mazhar olmuştur. İşte bu mazhariyetten dolayı insan, hayvaniyetten terakki edip halife-i zemin olmuştur.'