DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
M. Sarmış: Harran, Hz. İbrahim ile de ilişkilendiriliyor. Onun bir dönem burada yaşadığı söyleniyor. Siz yaptığınız araştırmalar sonucu evini bulduğunu belirtiyorsunuz. Biraz da o konudan söz eder misiniz?
M. Önal: Hz. İbrahim’in yaşadığı zaman olarak uzmanların genelde hemfikir oldukları tarih MÖ 1800’ler… O konuda farklı fikirler var. Mesela Muazzez İlmiye Çığ Urfa’da doğduğunu söyler. Bazı araştırmacılar Tevrat’ta “Ur” adı geçtiği, Ur da Güney Mezopotamya’daki Sümer şehirlerinden biri olduğu için orası olduğunu söylerler. Mesela Harran Üniversitesi hocalarından Ahmet Aslan da Yakut el-Hamevi’ye atıf yaparak, Harran şehrinin takriben 15-20 km. batısındaki Tel-Fiddan (Paddan Aram) isimli tarihi şehir hakkında bilgi verirken Hz. İbrahim’in burada doğduğunu söylemiştir. Ona göre, o dönemde bölgeye İran’dan gelen Kassitler ya da Doğu literatüründe geçtiği ismiyle Kaşiler hakimdir. Hz. İbrahim’i ateşe atan Nemrut da onların bölge valisidir. Yani Hz. İbrahim’in Ur, Urfa ve Tel-Fiddan’da doğduğu konusu tartışmalıdır. Fakat hiç kimsenin itiraz etmediği, üç kutsal kitabın da işaret ettiği bir şey var; Hz. İbrahim 30 yıl kadar Harran’da yaşamıştır.
Tevrat’a göre, İbrahim’in babası Terah, Haran adlı diğer oğlunun ölümünden sonra ailesi ile birlikte Ur Kasdim’den (Keldânîler’in Ur şehri de deiliyor) göç etmiş ve Harran’a gelip yerleşmiştir. Hz. İbrahim 75 yaşına kadar Harran’da yaşamış, sonra Rabb’ın emri üzerine eşi Sâre ve yeğeni Lût ile birlikte, Harran’da kazanmış olduğu mallarını ve edinmiş olduğu köle ve cariyelerini de yanına alarak Kenan diyarına göç etmiştir. Fakat ondan sonra da burası ile bağını koparmamıştır. Mesela oğlu İshak’a eş bulması için hizmetçisini eski memleketi ve akrabalarının yaşadığı Harran’a göndermiştir. Rebeka gelin olarak Kenan iline gitmiştir. Daha sonra torunu Yakup da Harran’a gelip burada dayısının kızı ile evlenmiş ve yıllarca burada yaşamıştır. Bunlar Tevrat’ta yazıyor. Tevrat Kitab-ı Mukaddes’in bir parçası. Yani Hıristiyanlar da böyle inanıyor. Zaten İncil’de de bu konular geçiyor.
M. Sarmış: Böyle olduğu halde bugün Yahudilerin ve Hıristiyanların Harran’a bir ilgisinden söz edebilir miyiz? Gerçi Müslümanların ilgisi ne kadar ki diye de sorulabilir…
M. Önal: Demek ki biz anlatamamışız. Hz. İbrahim’in Harran’da yaşadığını somutlaştıramamışız. Mesela Efes’te Meryem Ana evi var. Gerçekte Hz. Meryem orada yaşamış mı, tartışmalı. Ama somutlaştırılmış. Her yıl yüzbinlerce turist geliyor. Hıristiyanlar hac niyetine geliyorlar. Yine Hatay’a gidiyorsun, Sen Piyer Kilisesi karşımıza çıkıyor. Hz. İsa’nın havarilerinden Aziz Petrus’un ilk vaaz verdiği yer olduğuna inanılan mağara Hıristiyanlığın ilk kilisesi olarak biliniyor. Oraya da akın akın Hıristiyanlar geliyor. Yani orada da somutlaştırma var. O şehre kimliğini katıyor. Şehri yönetenlerin ileri görüşlülüğü ile somutlaştırılmış. Tanınma da, turistlerin gelmesi de ondan sonra oluyor. Ama Harran maalesef böyle bir değeri soyut bırakmış. Biz Hz. İbrahim’in evini tespit ettikten sonra yetkililere durumu arz ettik. Büyük bir heyecana kapılacaklarını, derhal harekete geçeceklerini bekliyorduk. Fakat ne gezer? Sanki uzaydan bir yerden bahsediyormuşuz gibi karşıladılar. Burada böyle bir değerin olması onlara çok garip geliyor. İnanamıyorlar. Ya da önemsiz buluyorlar, küçümsüyorlar. Basit, sıradan bir şeymiş gibi… Hâlbuki somutlaştırılsa Harran bütün inançların birleşim noktası olacak. O da çok basit aslında. Yahudiler bu bölgeyi ata yurdu olarak görüyor.
Muhakkak ki Demir Çağı’ndan itibaren Hz. İbrahim’in izlerini ve kutsal emanetlerini aramışlardır, bulmuşlardır diye düşünüyoruz. Hıristiyanlar da aynı şekilde… Fakat biz şu an bile ulaşamamışız. Niçin? Çünkü önem vermemişiz, araştırmamışız. Kaynak ayırmamışız. Kazılar az yapılmış.
M. Sarmış: Şimdi siz araştırdınız ve buldunuz hocam. Nasıl oldu? O süreci anlatır mısınız?
M. Önal: Tabii biz bölgede kazı çalışmalarına başladığımız zaman yaptığımız okumalar ve araştırmalar sırasında karşımıza sık sık Hz. İbrahim çıktı. Kutsal kitaplardan biraz bahsettim. Onların dışında bazı tarihçilerin eserlerinde ve bazı seyahatnamelerde de Harran’da Hz. İbrahim’e nispet edilen bir yerden söz ediliyordu.
İslamiyet’ten önceki kaynaklarda bir evden, İslam sonrası kaynaklarda ise bir mescitten söz ediliyor. Sâbiîler ise İbrahim Tapınağı’na sahip olduklarından bahsediyorlar.
Bir iki örnek vereyim. Mesela Egeria adlı bir rahibe ya da dindar bir kadının yazdığı günlükler var. Egeria, M.S. 4. yüzyılda İspanya’dan Kutsal Topraklara doğru hac yolculuğuna çıkıyor. Kudüs’e gitmeden önce atamızın yurdunu göreyim diyor ve o günün çok zor şartlarında Harran’a geliyor. Harran kilisesinde bir ayine katılıyor. Ayin sonrası piskoposa soruyor: “Atamız İbrahim uzun zaman Harran’da yaşadı. Burada ondan kalan kutsal emanetler var mı?” Papaz da diyor ki “Kilisenin hemen yakında evi var.” Ve onu alıp oraya götürüyor, gösteriyor. Egeria “Gördüm” diyor. Bundan güzel bir şey olabilir mi? O tarihte böyle bir ev varsa, demek ki Hıristiyanlar onu korudu. Demek ki önceden gelen bir izle korudu. Egeria bir açıklama yapmıyor ama belki de Yahudilerin elindeydi, onlar sayesinde korundu. Çünkü Yahudiler Hıristiyanlara göre çok daha eski bir topluluktur.
10. Yüzyılda tarihçi ve seyyah Mesudî Harran’a gelmiş. Burada “Azer İbrahim Tapınağı”nın bulunduğunu ve Sâbiîlerin orayı kutsal saydığını söylüyor. Yerinin de Rakka Kapısı’nın yanında olduğunu belirtiyor.
Ondan iki yüzyıl kadar sonra, 12. yüzyılda (1180) Benjamin Tudela isimli bir Yahudi gezgin Harran’a geliyor. Eserinde diyor ki “Orada 20 tane Yahudi vardı. Onların ibadet yaptıkları sinagog vardı. Sinagog’da duamızı yaptık. Avlunun köşesinde bir yapı vardı. Orada Müslümanları gördüm. “Bunların burada ne işi var?” diye sordum. Dediler ki “Burada Hz. İbrahim’in evi var. Müslümanlar da gelip dua ediyorlar.” O da ev diyor.
Daha sonra 13. Yüzyıl tarihçilerinden İbn-i Şeddad var. O da Hz. İbrahim"in Filistine gitmeden önce Harran’da yaşadığını, bu sebeple Harran’a “Hz. İbrahim’in Şehri” denildiğini söylüyor. Burada İbrahim Peygamber’in evinin, onun adını taşıyan bir mescidin ve otururken yaslandığı bir taşın bulunduğunu belirtiyor.
20. yüzyıla geliyoruz. Meşhur İngiliz kadın seyyah ve casus Gertrud Bell de bölgede dolaşırken 1911’de Harran’a geliyor. Rakka Kapısı’nın yakınında mescidin fotoğrafını çekiyor. Ondan bir yıl önce de, 1910’da Presus bir fotoğraf çekmiş. Fotoğrafta mihrabı görünen küçük bir cami kalıntısı var. “Küçük Cami” diye not etmiş. 1951’de Seton Lloyd ve W.C. Brice Harran’ın topografya planını yapıyor ve o fotoğraflardaki yeri işliyor. O da cami diyor. Fakat bizde biliyorsunuz küçük camilere mescit denir. Onun için Şeddat’ın belirttiği mescidin bunların fotoğrafını çektiği yer olduğunu söyleyebiliriz.
M. Sarmış: Ev zamanla ibadet yerine dönüşmüş olamaz mı?
M. Önal: Yahudi ve Hıristiyanların ona müsaade etmeyeceğini düşünüyoruz. Ev kutsal kabul edildiği için o kutsala yakın olma hissiyatıyla oraya evin yakınına bir de mescit yapılmış olmalıdır.
M. Sarmış: Hemen hemen hepsi aynı yeri işaret ediyor.
M. Önal: Evet, hepsinde Rakka Kapısı geçiyor.
M. Sarmış: Peki şimdi o evden veya mescitten bir iz, bir kalıntı var mı?
M. Önal: Var var… O çekilen fotoğrafta gördüğümüz yapıdan bazı kalıntılar kalmış. İki üç metrelik sütunlardan 50 santim kalmış. Duvar 3 metre, ama temel seviyesi kalmış. Kepçe bir kısmını yemiş. Ama Brice ve Lloyd topografyasını çizmiş ve yerini işaretlemiş ya, oraya baktığımız zaman o kalıntıları görüyoruz.
M. Sarmış: Siz gördünüz yani.
M. Önal: Evet, tabii. Mescidi gördük. Evin de oralarda bir yerde olması lazım. Fakat oralar özel mülkiyet olduğu için doğrudan müdahale etme şansımız yok. Bu amaçla bir proje hazırlayıp Bakanlığa sunduk: “Hz. İbrahim Evi Çevre Düzenleme Projesi.” Bakanlık da ilgilendi. Görevliler gelip bir parsel araştırması yaptılar ve bir rapor tanzim edip Bakanlığa sundular. Yani iyi bir aşamaya geldik. Onay verilirse derhal kazılara başlayacağız. Oradaki betonarme evler kamulaştırılıp yıkılacak. Hz. İbrahim’in mabedini ve inşallah evini ortaya çıkaracağız. İşte o zaman Hz. İbrahim’in Harran’daki varlığı somutlaşacak. Efes’te Meryem Ana’nın evi, Antakya’da Sen Piyer Kilisesi gibi çok önemli bir inanç destinasyonu olacak. Çalışmalar şimdilik yavaş ilerliyor, ama süreklilik olduğu için memnunuz.
M. Sarmış: Çok iyi. İnşallah kısa zamanda o günleri görürüz.