Bir uzun arayışın içinden geçiyor gibiyiz. Bizden, yani kendimizden uzak bir arayış belki de bu. Kendimizden uzakta bulduğumuz kendimizi, yeni baştan bulmanın, o kayıp yollarını arıyor olmanın, derin ve kırılgan acziyeti gelip yapışıyor sanki üzerimize. Üstümüzde bir sır gibi, bir bilmece gibi duruyor öylece.
Bir karanlığın içinden söküp atmalıyız oysa kendimizi. Bunu düşünmeli ve bir adım atmalıyız. Karanlıktan ışığa doğru bir adımla var etmeliyiz kendimizi. Var olmalıyız. Yaşadığımızı duymalı, niçin yaşadığımızı idrak etmeliyiz bir bir. Adım adım duymalıyız kendimizi o kayıp bedenimizde. Kendimizi derinden sarsmalı ve hesaba çekmeliyiz yeniden:
Neyin peşindeyiz?
Bu soru tüm cevaplarıyla çırpınıp durmalı mesela içimizde. Sahi, neyin peşindeyiz? Neyi, kimi arıyoruz; ve nerede arıyor, nerelerde oyalanıp duruyoruz?
Kandil mesajlarında mı arıyoruz mesela kaybettiğimiz şeyi; yoksa televizyon ekranlarında arzı endam eden, sözümona dini programlarda mı? Yoksa ekran başında saf insanları sömüren ve servetine servet katan kişilerin sesinde, kravatında, mendilinde, fon müziğinde mi arıyoruz kaybettiğimiz şeyi.
Bir arayışın, hem de derin bir arayışın içinde olmalıyız, doğru; ama şunu da hesaba katmalıyız: Bu arayış bizi bize yabancı mı kılmalı, yoksa bizde kendi özümüzü mü buldurmalı? Bu arayış bizi kupkuru ezberlerin göbeğine mi bırakmalı, yoksa düşünen, sorgulayan, hakkıyla yaptığını bilen bireyler haline mi getirmeli?
Bir arayışın içinde olmalıyız; hem de bu arayış, bizde kaybolan ve ücrada bekleyen ruhumuza dokunmalı, onu titretmeli ve ayağa kaldırmalı. Aksi halde bir aldanışta yitirmiş oluruz kendimizi? Ve bu aldanış bir virüs gibi kemirip durur bizi.
Bir adım atmalıyız o halde. Neyi aradığımızı derinden derine idrak ederek başlamalı mesela bu adımımız. Ve sonra nerede aramamız gerektiğinin, doğru yerin neresi olduğunu düşe kalka sormalıyız kendimize. Evvela kendimize…
Kendimize yeni baştan sormalıyız bu soruları. Kalbimize. Yani Kabe'mize. Kalbimizde aramalıyız evvela o bulmak istediğimiz neyse. O bulmak istediğimiz adımları bir bir takip etmeliyiz kalbimizin derinliklerinde. Kalbimizden ruhumuza, yani kendimize gitmenin o ruhi, o manevi hazzını duyarak damarlarımızda, içimizde oluşan boşlukları, o derin kırıkları doldurmanın doygunluğuna ulaşmalıyız.
Ve başa dönmeliyiz bu sorguda. En başa. İlk ayete.
'Yaratan Rabbinin adıyla oku!' ilahi emrini duyarak tüm zerrelerimizde, yeni baştan okumalıyız kendimizi.
Belki bu uzun arayış içinde kalbimize inen bu ayet, bizi kendimize, yani Kabe'mize taşıyacaktır, kim bilir…