M. Sarmış: Yıkmanın kolay olması da çok iyi bir şey değil hocam. Urfa'da birçok tarihi eser, valiler ve belediye başkanları tarafından değişik gerekçelerle yıkılmış. Özellikle yeni yol açmak veya var olan yolu genişletmek için. Sizin doğduğunuz, yaşadığınız yerler de bundan nasibini almış

H. Parmaksız: Doğru, haklısınız. Mesela Yıldız Meydanı'nın yerindeki Yıldız Hamamı…

M. Sarmış: Esas adı Paşa Hamamı imiş. Siz onu hatırlıyor musunuz?

H. Parmaksız: Tabii çok iyi hatırlıyorum. Çocuktum. O sırada hemen oradaki Atatürk İlkokulunda öğrenciydim. Muazzam bir yapıydı. Çok güzeldi. O hamamın yıkılmasını iyi hatırlıyorum. 1950'lerin sonları. Vali Kadri Eroğan Kara Meydanı'ndan aşağıya doğru yolu genişletmek istiyor. Çizmelerini giymiş, dizine kadar. "Ey ahali! Ben valiyim. Çalışıyorum. Amelelik ediyorum. Bir taş atıyorum. Hadi siz de bir taş atın." Urfalılar adama "Babo" adını takmışlardı. Kıracaklar mı "Babo"yu? Yani adamlar yıktırdıkları tarihi yerlerin taşlarını da Urfalılara attırdılar. Öyle bir şey ki Urfa önce bunları alkışlar. Sonra fark ederler ki Urfa'ya çok büyük kötülük yapılmış. Yol açılacak diye çok önemli tarihi eserler yıkılmış. Yıldız Hamamı da bunlardan biriydi. İçinde kadınlar, çoluk çocuk varken, dinamitler konularak patlatıldı.

M. Sarmış: Siz hatırlıyorsunuz yani…

H. Parmaksız: Tabii, tabii. Hamam ile Atatürk İlkokulu arasında, Aşağı Çarşı'ya inen çok ince bir yol vardı. Daracık bir sokak gibi. Hamam şimdiki meydanın yerindeydi. Onun arkasında da Hacı Bekir'in kızlarının evleri vardı. Valilinin boşaltın emrine rağmen hamam boşaltılmayınca dinamitler patlatıldı. Kadınlar yıkanırken örtülerine sarınıp kaçtılar. Hamamın kubbesi olduğu yere çöktü. Zaten çukurdaydı, binası yıkılıp çukura dolduruldu. Kaybolan Atlantis gibi yarın orada bir kazı yapılsa hamamın hücreleri, göbek taşı, curunları, külhanı, şusu busu, oymalı işlemeli taşları hepsi ortaya çıkar. Hepsi meydanın altında. İşin tuhafı biz bu valiyi daha sonra Urfa'dan milletvekili seçtik. (Adalet Partisi, 12. Dönem, 1961-1965) Tıpkı 1980 İhtilalinde Urfa'daki Paşa'yı daha sonra yapılan ilk genel seçimde Urfa milletvekili yaptığımız gibi. (O dönem Urfa'da görev yapan Tuğgeneral Vecihi Ataklı, 12 Eylül Darbesi'nden sonra 6 Kasım 1983'te yapılan ilk seçimde Halkçı Parti'den Urfa milletvekili olarak seçilmiştir.)

M. Sarmış: Bir de Yeşil Ova Oteli vardı.

H. Parmaksız: Evet. Hacı Bekir Bey vefat edince küçük oğlu Saffet amcaya kalmış.

M. Sarmış: Ben ilkokul yıllarımda eniştemin yanında saatçide çalışırken bazen içine girerdim. Pek öyle otele benzemezdi. Evden dönüştürülmüş gibi bir şeydi.

H. Parmaksız: Tabii, tabii. Aşağıda iki üç oda, yukarıda bir oda. Üstü dümdüz damdı, "yazlık" derdik eskiden. Oraya 15-20 tane somya atarlardı. Millet yazın orada yatardı.

M. Sarmış: Otelle ilgilenen yaşlı bir amcayı hatırlıyorum. Saffet amca değildi herhalde.

H. Parmaksız: Değildi, oteli sattığı adamdı o. Adını hatırlayamıyorum şimdi. Saffet amca çok zengin, öyle işlerle uğraşmaz. Onun ilginç bir hatırasını anlatayım size. Sonraları İstanbul'a yerleşmeye karar veriyor. Hacı Bekir'in oğlu olduğu için zaten çok zengin. Yeşil Ova Oteli de dâhil neyi var, neyi yok, satıyor. Epey altını da var. Hepsini kocaman bir çıkına koyup İstanbul'a gidiyor. Bir kuyumcuya giriyor. "Urfa'dan geliyorum, altınları bozdurmak istiyorum." diyor. Bohçayı açınca o kadar çok altını gören kuyumcu, bu adam herhalde bir soyguncudur diye emniyete haber veriyor. Polisler hemen gelip Saffet Amcayı tutukluyor. "Bunları nereden buldun, nereden çaldın?" diye sorguya çekiyor. Saffet Amca "Yahu bir yerden çalmadım. Ben Urfalıyım. Parmaksızzade ailesindenim. Bu altınlar babamdan kaldı." dese de inanmıyorlar. Tahkikat açıyorlar, Urfa'ya soruyorlar. Sonunda gerçeği anlayıp Saffet amcayı serbest bırakıyorlar. Saffet amca daha sonra Kadıköy'de Koşu Yolu'nda çok büyük araziler alıyor.
    
M. Sarmış: Onun çocukları da oraya yerleşiyorlar herhalde. İstanbullu oluyorlar.

H. Parmaksız: Öyle oldu. Saffet amcanın oğullarından Mehmet abi, babamın vefatından sonra mütevelli olmak için mahkemeye başvurdu, ama olmadı, abim mütevelli oldu. Mehmet abi Hacı Esat amcanın kız kardeşiyle evlendi.  Yani amcası kızı ile. Şimdi rahmetli. Oğulları, kızları, torunları İstanbul'da yaşıyorlar.

M. Sarmış: Bu arada Yıldız Meydanı ve çevresindeki yol genişletme çalışmaları da devam etmiş. Benim çalıştığım saatçi dükkânı, o hizadaki diğer dükkânlar… Yeşil Ova Oteli… O sizin evinizin de bulunduğu Ulu Cami'nin güneyindeki yol…

H. Parmaksız: Evet. Saatçi dükkânı ve diğer dükkânlarla beraber Yeşil Ova Oteli de gitti. 1977 yılıydı. Büyük oğlum yeni doğmuştu. Biz o sırada Maraş'a gitmiştik. Babam haber gönderdi; "Belediye orayı yıkacak, gel evdeki eşyalarını al." O sırada kirada oturuyordum, eşyalarımın bir kısmı eve sığmadığı için oraya bırakmıştım. İşte o yıkım sırasında Saffet Amca evimizi hamam yaptı. Hem insanlar yıkansın, temizlensin, hayır olsun, hem vakfın geliri olsun diye… Adını da Yıldız Meydanından dolayı Yıldız Hamamı ya da Yıldız Banyosu koydular. Fakat bir süre sonra hem caminin güneyindeki yol, hem Haşimiye'ye doğru giden yol tekrar genişletilince o hamam da yıkıldı. İşte o sırada mütevelli olan Şahin Abim harekete geçip orayı dükkân yapmak üzere Ali Basmacı isimli bir müteahhide verdi. Vakfa gelir temin etmek amacıyla… Çünkü vakfın geliri yoktu. Dükkânların bir kısmını Ali Basmacı aldı, bir kısmını vakfa verdi. O zaman Vakıflar Genel Müdürlüğü dedi ki, "Urfa'da çok aydın bir mütevelli var; ilk defa bir vakıf malını müteahhide vererek o harabe durumdan kurtarıp dükkânlar yaptırdı." Demek ki daha önce yıkılan vakıf malları yerinde kalıyormuş. Geliri varsa alıyor, yoksa ortada kalıyor.

M. Sarmış: Oradan Haşimiye Meydanına, hatta Attar Pazarına kadar olan dükkanlar da vakfa ait demiştiniz.
H. Parmaksız: Evet. Eskiden meydan filan yoktu. Doğuda Pazar Camii'nin önünden batıda İsotçu Pazarına kadar ince bir yol vardı. Attar Pazarı ve Tenekeci Çarşısına paralel bir yol. Batıda Arasa Hamamı, onun batısında Emniyet Oteli, onun batısında ise Haşimiye Çarşısı vardı. İki katlıydı; alt katında çeşitli dükkânlar vardı, üst katı karakoldu. Onlar bize ait değildi. Oraları daha sonra İbrahim Halil Çelik belediye başkanı olduğu dönemde yıktırdı; yerine Özdiker Kuyumcu Çarşısı yapıldı. Medyadan duyuyorum, son günlerde o çarşı da yıkılmış galiba.

M. Sarmış: Evet hocam. Şimdi onun yerine neler yapılacak, Haşimiye Meydanı nasıl olacak, onun tartışmaları yapılıyor.

H. Parmaksız: Bu sefer iyi bir şey yaparlar inşallah! Onun dışında bugün meydan olan ortadaki evlerin ve dükkânların hepsi bizim vakfımıza aitti. Orada Lüks Banyo vardı, o da bize aitti. İşte Hacı Ahmet amcamın mütevelli olduğu dönemde oraya vakıf adına bir otel yapıldı. Ben çocuktum. 1955, 56, 57 yılları. Apartman şeklinde, betonarme dev bir otel... O zaman deniliyordu ki 2 milyon lira para harcanmış. O zaman için çok korkunç bir paraydı. Böyle büyük bir otel yok deniliyordu. Belediye kalkıp orayı yıktı. Bahane olarak da projesi mi eksik denildi, yol mu yapılacak denildi, bilmiyorum. Konu mahkemelik oldu. Yıllarca sürdü.  Şahin abim 1988'de mütevelli oldu, mahkeme daha devam ediyor. Her seferinde 20-30 tane kalın kalın dosyalar geliyor. Arada hâkim değişiyor. Her gelen hâkimin o kadar evrakın, dosyanın içinden çıkması mümkün değil, bırak okumayı açıp bakmıyor bile. Aradan 40-45 sene geçmiş. En son abim "Bu işten bir şey çıkmayacak, boşu boşuna yorulmayalım, kurtulalım." dedi.  "Zaten bize para da vermiyorsunuz. Üstelik biz bir sürü masraf ediyoruz." Böylece vazgeçtik. Dava kapandı.