Hayat ne kadar da saçma geliyor bazen bize, değil mi? Herkesin ağzından dökülen söz bu. Kısır bir döngü, tuhaf bir tekrar, sıkıcı bir kalabalıktan başka bir anlam vermiyor sanki hayat.

Öyle sıkıcı, öyle karışık, öyle karanlık geliyor ki; insan içinden çıkmak için türlü türlü bahanelere sığınmıyor değil. Çıkmayı becerebiliyor mu, o da muamma.

Düşünsenize öyle bir uğultunun içine düşmüşüz ki, her tarafımız anlamsız sözler, yamuk yumuk harflerle tıkanmış. Nereye dönsek bir anlamsızlık denizi, neye dokunsak kara, kapkara sözlerden mürekkep bir gökyüzüne açılıyor sanki hayat. Ne bir huzur, ne güven, ne de sonsuz bir sadakat var. Herkes günübirlik düşünüyor, anlık yaşıyor.

Nefeslenip etrafı kolaçan edelim bir. Ne göreceğiz? Her yer toz duman içinde adeta. Bütün iyi niyetler, samimi duygular, hoş sözler, hakiki tebessümler, içten dokunuşlar yerle yeksan olmuş gibi. Kayıp. Ulaşılmaz. Ve asıl kaybeden biz olmuşuz aslında, haberimiz yok.

Kimsenin durup düşünmeye niyeti de yok gibi. Nereye gidiyor bu gemi ve biz bu geminin neresindeyiz gibi bir gerçeği bile düşünmek istemiyor hiç kimse. Hep başkasını bir suçlama, başkasına intikam duygusuyla davranma ve onu yenmek için alabildiğine üzerine abanma. Ne acıma var artık, ne saygı, ne merhamet. Varsa yoksa intikam, varsa yoksa sonsuz bir nefret.

Şimdi söyleyin, hayat ne kadar da saçma, değil mi?

Çünkü niyetimiz yok ne yeni bir şey ortaya koymaya, ne de değerli bir şeyin yanında yer almaya. Okumaya, düşünmeye, yazmaya, hayatın sırlarını keşfetmeye yok niyetimiz. Bunlara ayıracak zamanımız yok.

Derinden bir düşünelim Allah aşkına, neyi değiştirme iradesini gösterebilmişiz. Geçen yıl neyle meşgul isek yine aynı şeyi tekrarlayıp duruyoruz hem birey olarak hem toplum olarak. Üç yıl, beş yıl önce neyle tüketmişsek zamanımızı yine ona dönüyoruz büyük bir istekle. İki adım ileri, bir adım geri. Hayatımız bundan ibaret olmuş. Yazık ki, ne yazık.

Şimdi de bu saçmalığın içinde ne işimiz var diyerek sızlanıp duruyoruz. Oysa o saçma hayat bizatihi kendimizle vuku buluyor. Onu tamamlayan biziz birey olarak. Bizatihi kendimiz.

Bir gölge gibi üstümüzde taşıyoruz. Onunla gittiğimiz yere taşınıyoruz. Bu kısır döngü, bu tuhaf tekrar, bu sıkıcı kalabalık alıp bizi hayata taşıyor işte. Bunu bir türlü anlamıyoruz vesselam.