İmanıyla, inancıyla, yaşamıyla, sözleri ve davranışıyla biz hanımlar için birer rehber olan hanım sahabelerimizin hayatları, annelerimiz ve kızlarımız için muhakkak bilinmesi gereken yaşamlardır. Yaşadıkları sıkıntılı dönemlerde onca zulme katlanarak İslam'ı müdafaa eden hanım sahabeler, ömürlerini mücadeleye adayarak kendilerinden sonra gelecek nesillere üstün bir şahsiyet miras bırakmıştır.

******

Hayatlarını okuduğumuz bu şahsiyetleri, değerli hanım okurlarımıza sunmak da bir vecibedir. Çünkü yeni gelen nesiller örnekler görmek isterler ve onlara kendi İman sahibi şahsiyetleri işaret etmezseniz, başkaları bu boşluğu kendi örnekleri ile doldurur.

ÜMMÜ ÜMÂRE

Medineli Müslümanlar, Peygamberimize ve ona iman edenlere kucak açmıştı. 75 kişilik bir gurup, Resûlullah ile görüşmek ve onu Medine'ye davet etmek gayesiyle Akabe'ye geldiler. Bu gurupta yer alan 2 kadından biri, asıl ismi 'Nesîbe' olan Ümmü Ümare idi.

******

Ümmü Ümare, Peygamberimizin Medine'ye İslamiyet'i öğretmek için gönderdiği Mus'ab bin Ümeyir vasıtasıyla Müslüman olmuştu. Kuvvetli bir imana sahipti. Allah ve Resûlü yolunda hayatını ortaya koymaktan çekinmezdi. Nitekim Uhud Savaşı'nın en şiddetli anında kendini Resûlullah'a siper etmiş, örnek kahramanlığıyla ismini sonraki nesillere aktarmıştır.

******

Hadisenin kendi ağzından şu sözlerle anlatıldığı rivayet edilir: 'Eşim ve çocuklarımla birlikte Uhud savaşına gitmiştim. Onlar cihat meydanındayken ben geride bekliyordum. Daha sonra savaşın seyrini merak ederek cihat sahasına gittim. Yanımda su da vardı. Resûlullah'ın yanına kadar yaklaştım. Sahabilerin arasındaydı. Galibiyet Müslümanlardaydı. Fakat çok geçmeden mağlup duruma düştüler. Resûlullah'ın etrafındaki sahabiler bir bir şehit oluyorlardı. Etrafında çok az kimse kalmıştı. Resûlullah'a bir zarar gelmesinden endişe duydum! Hemen yetiştim. Müşriklere karşı savaşmaya başladım. Kılıçla ve okla müşrikleri Resûlullah'tan uzaklaştırıyordum. Bu arada yaralandım.

******

'Resûlullah'ın yanında 10 kişi kalmıştı. Ben, oğullarım ve beyim de bu 10 kişinin içindeydik. Resûlullah'ın önünde müşriklerle çarpışıyor, onları uzaklaştırmaya çalışıyorduk. Resûlullah yanımda kalkan olmadığını gördü. Kalkanı olan birine, 'Ey kalkan sahibi, kalkanını savaşana bırak!' buyurdu. Ben o kalkanı alıp kendimi korumaya başladım.

******

'Derken, bir süvari bana vurdu. Kalkanımla korundum. Hemen ardından atının ayaklarına kılıçla vurdum. At, sırtının üzerine yıkıldı. Adam düştü. Resûlullah bunu görünce oğluma, 'Ey Ümmü Ümare'nin oğlu, annene yardım et!' buyurdu.'

******

Savaş bu minval üzere devam ediyordu. Nesîbe Hatun, Resûlullah'ın etrafında adeta bir pervane olmuştu. Dönüp duruyordu. Peygamberimiz savaş sonrasında, 'Uhud günü sağıma soluma döndükçe hep Ümmü Ümare'yi yanı başımda çarpışırken görüyordum.' buyurarak onun bu fedakarlığını takdir etmişti.

******

Bir ara Ümmü Ümare'nin oğlu yaralanmıştı. Oğluna seslenerek, 'Kalk yavrucuğum, müşriklerle çarpışmaya devam et!' dedi. Ümmü Ümare'nin oğlu hemen ayağa kalktı, müşriklerle çarpışmaya devam etti. Bir ara oğlunu yaralayan müşrik oradan geçiyordu. Bu büyük İslam mücahidesi hemen harekete geçti. Bir kılıç darbesiyle adamın ayaklarını kesti.

******

Müşrikler her yandan saldırıyorlar, Resûlullah'ın vücudunu ortadan kaldırmak istiyorlardı. Bir ara azılı müşrik İbni Kamia, Peygamberimizin yanına kadar sokulmuştu. Bir fırsatını bulunca da Peygamberimizin yüzünü yaraladı ve 2 dişini de şehit etti. Bir anda Resûlullah'ın yüzünü kanlar içinde gören Ümmü Ümare, azılı müşriğin üzerine hücum etti. Birkaç darbe indirdi. Fakat İbni Kamia üst üste iki zırh giymişti. Bu sebeple vuruşları ona tesir etmedi. Bu arada bu nasipsiz müşriğin darbesiyle omzundan ağır bir şekilde yaralandı. Yetişen sahabiler İbni Kamia'yı geri püskürttüler.

******

Uhud Savaşı'nın sonunda, Hz. Ümmü Ümare'nin 13 yerinden yaralandığı tespit edildi. Bunların en ağırı, omzundan aldığı yaraydı. Bir yıl onun tedavisiyle uğraştı. Ümmü Ümare, Uhud Savaşı'ndan başka, Peygamberimizle birlikte, Hayber ve Huneyn Savaşlarına katıldı, Umre Seferi'nde bulundu.

******

Peygamberimizin ahirete irtihalinden sonraydı… Ümmü Ümare'nin oğlu Habib, Amman'dan Medine'ye gelirken, yolda Yalancı Peygamber Müseylimetü'l-Kezzab'la karşılaşmıştı. Müseylime, Habib'e hitaben, 'Sen Muhammed'in peygamberliğini tasdik ediyor musun?' diye sordu. Hz. Habib, 'Evet.' dedi. Müseylime, 'Benim de Allah'ın Resûl'ü olduğuma şehadet getirmez misin?' diye sordu. Bu kahraman sahabi, 'Asla böyle bir şey söyleyemem!' dedi. Müseylime, Hz. Habib'in kolunu kesti, sonra sözünü tekrarladı. Habib yine kabul etmedi. Diğer kolunu da kesti, yine sordu. Hz. Habib, imanından aldığı güçle yine 'Hayır.' cevabını verdi. Çok kızan Müseylime, onu feci bir şekilde şehit etti.

******

Bu haber Ümmü Ümare'ye ulaştığında, bunu sabır ve metanet ile karşıladı. Onun ebedî saadete ermesi, üzüntülerini hafifletmeye kafi geldi. Zaten onu bu günler için yetiştirmişti. Onu asıl üzen, peygamberlik iddiasında bulunan bu yalancının hala ortalarda dolaşmasıydı. 'Müslümanlar bir gün bu zalime haddini bildirmek üzere ordu hazırlarsa, o zaman kılıcımı çekip bu orduya katılacağım.' dedi. Sabırsızlıkla bu günleri bekledi. Nihayet beklediği an geldi. Hz. Ebû Bekir, meşhur İslam kumandanı Hz. Halid kumandasında bir ordu hazırlayıp Müseylime'nin üzerine gönderdi. Bu orduda diğer oğlu Abdullah ile birlikte Ümmü Ümare de bulunuyordu.

******

İki ordu Yemame'de karşılaştı. Aralarında şiddetli bir savaş oldu. Ümmü Ümare büyük kahramanlıklar gösterdi. Birkaç yerinden yaralandı. Neticede Müseylime'nin ordusu mağlup edildi. Hz. Abdullah, Müseylime'yi ağır bir şekilde yaraladı. Ashab'dan Vahşî de son darbeyi indirerek canını cehenneme gönderdi. 'Müseylime'nin öldürüldüğü' haberini alan Ümmü Ümare sevinçten şükür secdesine kapandı. Bu günleri gösterdiği için Cenab-ı Hakk'a hamd etti.

******

Ümmü Ümare'nin nerede ve ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir.

Allah ondan razı olsun!

Kaynak: Sahabeler Ansiklopedisi