SEKİZİNCİ BÖLÜM

M. Sarmış: Hayatınızın akışı tamam. Çok yönlü birisiniz. Şimdi o konulara gireceğiz. Önce okuma yazma konusuna bakalım. Bu merak ne zaman ve nasıl başladı?
F. Rastgeldi: İlkokul yıllarına kadar gider. Benim bir büyüğüm Faruk biraz yaramazdı. Bense sakin bir çocuktum. Derslerime, okumaya meraklıydım.

M. Sarmış: Kimsenin etkisi oldu mu?
F. Rastgeldi: Kimsenin etkisi ile değil, kendi kendime…

M. Sarmış: Neler okurdunuz? Sizi özellikle etkileyen bir yazar veya kitap var mı?
F. Rastgeldi: Belli bir şey yok. Çocuk kitapları okurdum. Sonraki yıllarda şiir olarak Orhan Veli'nin, Şemsi Belli'nin şiirleri hoşuma gitti. Onları okudum. 1970'lerde Elazığ'da üniversiteye giderken bir öğretmen arkadaş bana "Bekir Yıldız'ın kitaplarını okuyor musun?" diye sordu. O zamana kadar tanımıyorum. "Yoo. Kimdir?" diye sordum. O da Bekir Yıldız'ın çok meşhur bir yazar olduğunu, Urfa ile ilgili çok önemli hikâye kitapları bulunduğunu, May Yayınları ödülü aldığını filan söyledi. Merak ettim tabii ve ondan sonra onun kitaplarını alıp okumaya başladım. "Reşo Ağa", "Kara Çarşaflı Gelin" ve diğerlerini okudum. O sıralar Cumhuriyet Gazetesi'nde yazıları, röportajları çıkıyordu. Bir ara kendisini topraksız köylülerin durumunu araştırıp yazması için Urfa'ya göndermişler. Urfa'ya gelmiş. Naci İpek kendisini bizim Adil Rastgeldi'yi yönlendirmiş. Toprak reformu üzerine konuşmuşlar. Adil Abi toprak reformundan dolayı köylülerin ezilmediğini; asıl zulme uğrayanların, atadan deden kalma toprakları devlet tarafından ellerinden alınan toprak sahipleri olduğunu anlatmış. Bekir Yıldız da yazmış. Ancak o yazılarını Cumhuriyet Gazetesi yayınlamadı.

Adil Abi o sıra Bekir Yıldız'ı Tülmen'e de davet etmiş. Ben de orada tanıştım. Birkaç yıl sonra Ankara'da Mithat Paşa Caddesinde bir kitapçının önünde geçerken, onun imza günü olduğunu öğrendim. İçeri girdim. Beni yanına oturttu. Kitaplarını aldım, imzalattım. Hâlâ duruyor. Bir defasında hanımı ile beraber Urfa'ya geldiğinde Naci İpek'in dükkânında gördüm, sohbet ettik. 1996 yılında İstanbul'a gittiğim zaman onun kitaplarını basan Can Yayınları'na uğradım. Hasta olduğunu, gelemediğini söylediler. Ziyaret etmek arzusuyla adresini aldım, ama gidemedim. Ona da çok yanarım. İki yıl sonra Mersin'de tatilde iken vefat ettiğini öğrendim. Çok üzüldüm. Urfalılar Bekir Yıldız'ı pek bilmez, sahip çıkmaz…
Neyse… Ben özellikle evlendikten sonra çok okumaya başladım.

M. Sarmış: Neleri okuyordunuz?
F. Rastgeldi: Dünya klasiklerini okuyordum. Reşat Nuri'nin kitaplarını okuyordum. Dediğim gibi Bekir Yıldız'ın kitaplarını okuyordum.
M. Sarmış: Giderek ilgi alanınız ve buna bağlı olarak kitap merakınız artmış. Burası minik bir kütüphane, ama ev için çok fazla. Tahmin edebiliyorum ama yine de sorayım: Yenge Hanımın tavrı ne oldu?

F. Rastgeldi: Kitaplar arttıkça rahatsız oldu tabii. Bu yüzden mütemadiyen sürtüşmelerimiz oluyordu. "Bu kadar kitabı, dergiyi, gazeteyi ne yapacaksın? At gitsin filan…" Her taraf kitap dolu. Bir kısmı raflarda. Bir kısmını kutulara koymuştum. Onları da yatağın altına, sağa sola, boş bulduğum her yere sıkıştırıyorum. Darmadağın. Bir arkadaş bir kitap istediği zaman hangi kutuda olduğunu bilmiyordum. 2005 yılında emekli olunca burayı aldım. Biraz bakım yaptım. Bütün kitaplarımı buraya taşıdım. Kendimce tasnif ettim. Urfa kitapları, Dünya klasikleri, Atatürk'le ilgili olanlar… Kimi konusuna göre, kimi yazarına göre. Üç bini bu salonda, iki bini arka odada olmak üzere beş bin kadar kitabım var. Arka odayı resim odası yaptım. Karşı odayı misafir odası yaptım. Arkadaşlar geldiği zaman orada oturuyoruz, yemek yiyoruz, müzik yapıyoruz. Sıra gecesi gibi. Hastalandıktan sonra o işi bıraktık. Şimdi boş zamanlarımda geliyorum. Gerçi boş zamanım da pek olmuyor. Köye gidiyorum. Şehirde birçok işim oluyor. Yaz tatillerinde üç ay Mersin'e gidiyordum. Bu sene gitmeyeceğim.

M. Sarmış: Niçin?
F. Rastgeldi: Evimizin olduğu site depremde çatlamış, hanım korkuyor, onun için. Belki ağustosta İzmir'e, Alanya'ya akrabaların yanına gideriz.
M. Sarmış: Burası çok güzel. Son derecede tertipli, düzenli. Eminim yazılarınız da öyledir.
F. Rastgeldi: Doğru, bugüne kadar yazdığım yazıların hepsinin kupürlerini kesip dosyaladım. (Kalkıp birkaç dosya getirdi; bir tanesini açıp gösterdi. Yazılar düzgün bir şekilde kesilmiş, her biri poşet dosyalara konulmuş. M. S.)

M. Sarmış: Peki, yazı çalışmalarınız ne zaman başladı?
F. Rastgeldi: Avukat Adil Rastgeldi'den bahsetmiştim. 1960'tan itibaren çeşitli gazetelere Urfa hakkında yazılar yazıyordu. 2003'e kadar 43 yıl boyunca yazmıştır. Ben de yazma ihtiyacı hissetmeye başlamıştım. Çünkü o kadar oku, düşün, konuş, bir yerden sonra doluyorsun. Beni rahatsız eden çeşitli konular var, içime dert oluyor, bildirmem lazım. Yazınca bir ölçüde deşarj da oluyorum. Onun için 1986 yılından itibaren Urfa gazetelerinde yazmaya başladım.

M. Sarmış: Hangi gazetelerde yazdınız?
F. Rastgeldi: Güneydoğu'da başladım. Sanırım 2000 yılına kadar sürdü. Sonra Adil Rastgeldi'nin tavsiyesi üzerine Hizmet Gazetesine geçtim. Hizmet'in sahibi Ömer Okutan 2016 yılında bir trafik kazasında ölünce yazarlığı bıraktım. Uzun müddet yazmadım. Rahmetli Misbah Hicri'nin ısrarı ile GAP Gündemi Gazetesine beş on kadar yazı verdim. Hâlâ istiyorlar, söz de verdim, ama pek zaman bulamıyorum. Çünkü ben yazmak için araştırmalar yapıyorum. Çok zamanımı alıyor, çok uğraştırıyor. Sağlığım da pek el vermiyor. Unutmadan, kısa bir müddet de Reha Gazetesinde yazdım. Bazı mahalli dergilerde de Urfa kültürü hakkında yazılarım çıktı.

M. Sarmış: Ne gibi konularda yazıyorsunuz?
F. Rastgeldi: Urfa ile ilgili hemen hemen her konuda yazdım. Mesela Urfa'da tiyatro yok, tiyatroyu yazdım. Hatta bir panelde kalkıp ek bilgi olarak sundum. Çünkü tiyatro bir bakıma diplomasız eğitim okuludur. Urfa'nın da buna çok ihtiyacı var? O zaman Türkiye'de 13 ilde devlet tiyatrosu vardı. Antep, Diyarbakır, Maraş, Van, Elazığ gibi doğu ve güneydoğu illerinde var, Urfa'da yok. Olsa, bir tiyatro binası yapılır, en azından yüz kişi iş bulup çalışır. Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba not aldı. Ankara Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne yazı yazdılar. Ancak tahsisat yok denilerek kabul edilmemiş. Urfa'da konu kapandı. Oysa bizden sonra 10 farklı ilde tiyatro açıldı. Demek ki yazı yazmak yetmiyor, takip etmek, ısrarcı olmak lazım. Mahmut Nedim Konağı'nın tarihçesini yazdım. O bina aslen tiyatro olarak yapılmış. Gümrük Hanını yazdım. Mırra'yı yazdım.