ONUNCU BÖLÜM
M. Sarmış: Bahçelievler'in kuzeyinde, İpekyol'un üst tarafına Alman Bağı deniliyor. Biraz ondan da söz eder misiniz?
F. Rastgeldi: Sultan İkinci Abdülhamit, İstanbul'u Hicaz'a ve Bağdat'a demiryollarıyla bağlamak istiyordu. Bağdat Demiryolu Projesini bir Alman şirketine vermişti. Yol Urfa'dan geçecekti. Almanlar, bir tren istasyonu inşa etmek için Külaflı Tepesi'nden bir bağ satın aldılar. O tarihten sonra halk arasında o bölgeye "Alman Bağı" denilmeye başlanmış.
M. Sarmış: O istasyon yapılmış. Ancak demiryolu güzergâhı sonradan bugünkü Akçakale Suriye sınırına kaydırıldığı için hiç kullanılmamış. Zaman içinde Tugay'ın sınırları içinde kalmış.
F. Rastgeldi: Tugay önceleri Karaköprü'nün ilerisinde bir yerdeydi, 1960'ların başlarında şimdiki yerine geldi.
M. Sarmış: 1970'lerin başında Tugay'ın güney tarafları ağaçlıktı. İlkokulda iken oraya pikniğe gittiğimizi hatırlıyorum. 1983 yılında Ahmet Erseven İlköğretim Okulu yapıldıktan sonra oralara "Ahmet Erseven" veya kısaca "Erseven" denilmeye başlandı.
F. Rastgeldi: Eğitimci olduğunuz için o kısmı iyi biliyorsunuz. Evet, oralar daha önce zeytinlikti. Kadınlar cumartesi günleri oraya pikniğe giderdi.
M. Sarmış: Piknik yerlerinin belli günleri vardı yani…
F. Rstgeldi: Tabii. Cumartesi günü Alman Bağı. Çarşamba öğlenden sonra Bamyasuyu. Baharda Karakoyun'un kenarlarına giderlerdi. O zaman suyu beyaz berrak akardı. Kadınlar sıtılı (kova) doldurup sofraya koyarlardı. Tas tas o su içilirdi. Haziran ayının başına kadar su akmaya devam ederdi. Etrafı da yemyeşildi. Bahar mevsimi gelince de kadınlar pikniğe giderdi.
M. Sarmış: Karakoyun'un her tarafı öyle değildi ama, değil mi?
F. Rastgeldi: Tabii. Hızmalı Köprü'den yukarıya, suyun membaına doğru olan kısımları diyorum. Aşağı kısımlarında ise kadınlar yün yıkardı, çöp dökülürdü filan, dere kirlenirdi. Zaten aşağı tarafları diktir, oturmaya ve piknik yapmaya uygun değildir. Bahardan sonra Bamyasuyu'na pikniğe gidilirdi. Orada da pınar vardı.
M. Sarmış: Cavsak Suyu değil.
F. Rastgeldi: Değil. Cavsak deredir. Tugay'ın oradan, Abide'den gelip Bamyasuyu'nun biraz yukarısından geçerdi. Oraların hepsi bahçelikti. Buluntu'ların, Yani Buluntu Hocagilin bahçesiydi. Oraya da pikniğe gidilirdi. Şimdi oralarda 11 Nisan Camisi, yeni belediye binası filan var. Dere oradan, Kamberiye'nin doğusundan aşağıya doğru akıp gider. Oralar sulu, bahçeli yerler. İmara açılmaması gerekiyordu. Açtılar. O bahçeler yok edildi. Derenin üzeri kapatıldı. Ne Bamyasuyu kaldı, ne bamya bahçeleri… Az önce de konuştuk. Zamanında Cavsak'ın üzerinin kapatılmasının yanlış olduğunu yazdığımı söylemiştim. Bir sürü ağır bedeller ödedikten sonra yeniden açmak zorunda kaldılar. Biliyorsunuz son sel olayında nice canlar gitti.
M. Sarmış: Çocukken Bamyasuyu'na pikniğe gittiğimizi hatırlıyorum. Şehrin ortasında nefes alınacak bir yer. Nasıl yok edildi anlayamadım.
F. Rastgeldi: Kadınların pikniğe gittikleri yerlerden biri de "Ayıbın Düzü" idi. Eyüp Peygamber Camii'nin karşısı… Ayrıca bağlara bahçelere gidilirdi. İpekyol'un oralarda bizim de bağımız vardı. Sonra Haberverenler'e sattık. Onlardan da bir kısmını Tugay aldı, bir kısmını da sattılar. Sonradan her yer apartman oldu.
M. Sarmış: Bir de "Yenişehir Evleri" var. O semte adını veren evler. Bazılarını ben de hatırlıyorum.
F. Rastgeldi: Onlar Bahçelievler'den daha eskiye gider. 1950'lerin başı. Orada ev yapmak üzere bir kooperatif kuruluyor. Sanıyorum 1952 yılında evlerin yapımına başlanıyor. 81 ev yapılmış. Hepsi Urfa taşı ile iki katlı olarak yapıldı. Bazısının bodrumu da vardır. Bazısı 1000 metre karedir, bazısı 1500 metre karedir. Yapımı 10 sene sürüyor. Çoğunun müteahhitliğini Ali Güner ve Mehmet Okuyan yapmıştır. Bir kısmını da birbirleriyle ortak olan Vahit Ural ve Seyit Çulcu yapmıştır. Bunlar müteahhit değil, inşaat ustasıdır. O devrin varlıklı ailelerinin hemen hemen hepsinin evi vardı. Babam da almıştı. Şimdi şu anda oturduğumuz yerde Sami Barlas'ın evi vardı. Karşı köşede kardeşi İhsan Barlas'ın evi vardı. Arkada Adil Rastgeldi'nin, girişte birinci ev Demirkol Hasan Efendi'nin, yanındaki Ulusoy'un, onun yanında cadde üzerindeki Kemal Öncel'in, onun yanındaki İbrahim Alaybeyi'nin evi idi.
M. Sarmış: Maşallah abi, bıraksam hepsini tek tek sayacaksınız… Sonra ne oldu o evler?
F. Rastgeldi: İngiltere'de 500 sene evvel yapılmış olan işçi evleri muhafaza edilirken, bizde bu evler 50 yıl sürmeden yok edildi. Hepsi taştan, sağlam, çok güzel evlerdi. Bıraksalar asırlar boyu kalabilir, tarihi nitelik kazanabilirdi.