Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen

Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen

Divan edebiyatının büyük şairi, zirve ismi Şeyh Galib'in dillere pelesenk olan bu beyti daha bir anlam kazanıyor sanki böyle zamanlarda. Daha bir derin manalara sarıp sarmalıyor bizi. Bizi daha içten sarsıyor.

Âlemin özüsün sen diyor Şeyh Galib, hoşça bak zatına ki, ne olduğunun farkında ol ki senalemin özüsün. Ve devam ediyor:Varlıkların göz bebeği olan ademsin sen. Yani insan. Yani kendini bilirsen melekten bile üstün bir konuma erişebilecek insan. Yani kendini bilir, yani haddini bilir, yani hakkını, hukukunu bilirsen varlıkların göz bebeğisin.

Şimdi bu beyti okuyalım. Bir daha okuyalım, sonra bir daha. Varlıkların göz bebeği olan insanın kendini düşürdüğü durumları bu son yaşadıklarımız paralelinde bir daha tefekkür etmeye zorlayalım kendimizi.

Nerede insanlık, nerede biz. Bu yaşanılanlar, bu katliamlar, bu cinayetler nerede; insanlığımız, vicdanımız, kalbimiz nerede. Hani bir laf var ya 'dükkanı kapatalım artık' tam da bu noktadayız. Dükkanı kapatıp gidelim. Ne insanlıktan, ne İslam'dan, ne imandan, ne namazdan, ne Allah'tan, ne peygamberden laf etmeye, bunları ağzımıza almaya hakkımız var. Göz göre göre bir hiç uğruna kanlar döküyoruz. Evet, bir hiç uğruna.

Bir taraftan gencecik bir insanı hunharca katledip, arkadaşımızı, babamızı da yanımıza alarak vahşeti genişlettikçe genişletebiliyoruz bu İslam ülkesinde. Bir diğer taraftan cama değen bir kar parçası yüzünden, evet evet sırf bu yüzden ömrünün baharında bir insanın kanlarını döküyoruz bembeyaz karlara.

Aldanıyoruz, yanılıyoruz. Kar ne kinimizi örtecek, ne günahımızı ne de döktüğümüz o kanı. O kan alnımıza bir leke gibi yapışıp kalacak. İnsanın esfel-i safilin, yani aşağıların aşağısı olduğunu, olabileceğini yüzümüze yüzümüze haykıracak.

Ah ki ne ahhh! Yazık ki ne yazık! Ne sözler kifayet edebilir bu acılara, ne bakışlar, ne gözümüzden dökülen yaşlar, ne de suskunluklar. Allah korkusundan nasip almayan insanlar ne kadar da çabuk türedi böyle. Aşktan, sevgiden, ahlaktan, vicdandan, İslam'dan nasip almayan bu güruh ne kadar da çoğaldı.

Bitirdiğimiz kitabın başından bir daha ne zaman başlayacağız, merak ediyorum. Yaratılış amacımızı düşünüp özümüze, insanlığımıza, fıtratımıza uygun davranmaya ne vakit kavuşacağız. Ömrümüzü, bu sayılı nefeslerimizi daha ne vakit heba ederek yaşayıp duracağız.

İnsanlar bir hiç uğruna ölüyor, ruhlarımız, vicdanlarımız, hayatlarımız ölüyor ve biz hala düşünüp uyanmıyoruz, uyarmıyoruz, ölmeden önce ölmüyoruz.