Şu memleketin gündeminden kılık kıyafet konusunu bir türlü çıkaramadık.
Bir cami hocasının söyledikleri.
Bir spor organizasyonu.
Bir şarkıcı kadın.
Şimdi de 'profesör' olmuş biri, üstelik alanında önemli biri konuşmuş.
Neymiş efendim, psikologlar, pdr'ciler filan 'nötr' olmalıymış.
Nötrlüğün ölçüsü niçin başı açık olmak oluyor?
Başı açık olmak da muhatabına sahibinin dünya görüşü hakkında bir fikir vermiyor mu?
Zaten bu anlamda mutlak nötrlük diye bir şey olamaz.
Cinsiyet, saç şekli, sakal, bıyık, makyaj, aksesuar vb her şey, sahibinin kimliği hakkında muhataba bir fikir verir.
Önemli olan dış görünüş değil, kafanın, kalbin nötr olmasıdır.
Hizmet üretirken, muhatabın inancından, ideolojisinden bağımsız olabilmek, etkilenmemektir.
Hakim sanığı yargılarken, doktor hastayı muayene ederken, hoca öğrencilerine ders anlatırken adil olabiliyorsa, tamamdır.
Fakat esas mesele bunlar değil.
Bizim toplumumuzun bilinci paramparça.
Karşılıklı güven yok.
Her konuya, her şeye sürekli olarak 'biz' ve 'onlar' diye bakıyoruz.
Her konuda hep biz haklıyız, diğerleri haksız...
Bunun tabii sonucu da sürekli kavga, sürekli tartışma, sürekli ayrımcılık...
Aslında birini işe alırken 'bizden veya değil' demekle, bu başörtüsü meselesinin kaynağı aynı.
Bir şeyin daha altını çizeyim; bu kavga en çok kavga edenlerin işine yarıyor.
Birbirlerine malzeme veriyor, birbirlerini besliyorlar.
Yoksa biri sussa diğeri de konuşacak bir şey bulamayacak.
Biri olmazsa diğeri de olmayacak.
Katetmemiz gereken çok mesafe var.