Herkesin annesi kendisi için özeldir. Dünya'ya gelmemize vesile olan, büyümemiz için bin bir zahmete katlanan annelerimizin emekleri hiçbir zaman ödenemez. Peygamber Efendimiz (sav) "Cennet'in annelerin ayakları altında" olduğunu haber verirken, Rabbimiz, anne ve babalarımıza karşı nasıl davranacağımızı Kur'an-ı Kerim'de açıkça belirtmektedir. Hiçbir zaman emeği ödenemez annelerimizin temel gayeleri evlatlarının sıhhatli, huzurlu olmalarıdır. Evlatların bu duruma gelmesi içinde kendileri büyük fedakarlıklar sergiler.

Tabi her anne bir değil. Annemin hayatına baktığımda eşi benzeri az bulunan bir anneliği görürüm. Ta çocukluğundan ölümüne kadar bin bir zahmeti, zorluğu ve çileyi göğüsleyen nadir insanlardan biri. Kırk yıl kendisi ile hayatımın birçok aşamasını paylaştığım annem, benden önceki geçmişini kendisinden dinlediğimde de hep hayretlere düşmüş, çilelerinin çoğuna ortak olup beraber sırtlamıştık zahmetli yaşam mücadelesini.

Tarlada, bayırda, ev işlerinde, diken toplamaktan, saman ayıklamaktan, hayvan bakımı yapmaktan gençliğini yaşayamadı. Babamla berdel olarak evlendikten sonra da geceleri koyun otlatıp sabahları ev işleri, koyun sağma, ekmek yapma, kuyudan su çekme, hayvanlarını otlatma, diken toplamayla devam eden zahmetli bir yaşam.

Şehre yerleştiğimizde Hz. İbrahim ve Hz. Eyyüp makamlarını sık sık ziyaret etmesi inancını, hayata tutunmasını daha da kuvvetlendiriyordu. Sabahlara kadar namaz kılması, kaderine isyan etmemesi, fakir fukarayı fazlasıyla gözetmesi, namuslu ve temiz oluşu onun belirgin özellikleriydi. Ablamın böbrek yetmezliğinden vefat etmesi ve abimin vefatı onu hepten çökertmişti. Bir yandan genç yaşta ölen rahmetli dayımın, bir yandan da vefat eden kendi evlatlarının acısı bir insanın kaldıramayacağı yük idi onun için. Buna rağmen hep Allah'a şükreder asla isyan etmez, hayatta olan evlatları içinde durmadan dua ederdi.

Bir gün eve gelmesem meraktan deli olurdu anam. Dertlerini çoğu kez ağıtlarla dile getirir herkes bu çektiklerini kaldıramayacağını bilirdi.

Çileleri çekerken hep Peygamberlerin hayatına bakardı. Annem daha çok feodaliteden çile çekti. Çektiği çileli hayatının kırk yılına beni de şahit etti. Artık organları iflas etti, göz ağlamaktan ağardı, kalbi yetmedi, ciğeri gitti…

Kocası evlenmiş, üç evladı ölmüş, yetimleriyle teselli bulan bir kadın. Yaşam öyküsü her zaman bana ilham olmuş, yeni nesli bilgilendirme ve uyarma adına beni kamçılamıştı. Resimlerime figür, şiirlerime ilham, makalelerime konu, kitaplarıma isim oldu çoğu kez annemin yaşantısı. Kendisi de çok güzel kilimler dokur, çamurdan küpler yapar, güzel nameleri okurdu ailesine. Donanımlı ama farkında olmadan bütün yetenekleri öldürülmüş hayatı elinden alınan anam.

Hastane İkinci Evimiz Oldu
Soğuk geçen bu kış mevsimi beni oldukça endişelendiriyor. Bir ara yağan karlar yeryüzüne nurlar gibi iniyordu. Bir nebzede olsa beni umutlandırıyor. Ama yağmursuz geçen günler ise halen beni tedirginleştiriyor. Evde yanan odun sobası etrafında her gece sohbet edip ahireti, kabir azabını, kul hakkını, imanı, Peygamber Efendimiz'i, sahabeler konusunu içten işliyoruz. Akabinde aile fertleriyle avuçlarımızı semaya kaldırıp dua ediyoruz, geleneksel hale getirdiğimiz bu eğitimimizi. Şimdi dua sırası sende Aney diyor, can kulağıyla inleyen sesine kulak veriyoruz. İki üç defa aynı duaları tekrarlayan ihtiyar ve tatlı dilli, nur yüzlü Anamı dinliyoruz. Dudaklarından dökülen duaları tebessümle dinliyoruz. Önce imandan ayrılmamayı, sonra evlatları için sıhhat ve muvaffakiyet dileyen anam evimizin musibetlerden korunması içinde içten dualar edip, Allah'ın bizlere verdiği nimetlere şükreder, ümmete ve savaş altındaki Müslümanları da dualarına dahil ederdi. Sonra Fatiha okur ve "oğlum ben sırat köprüsünden çok korkuyorum" korkusunu endişesini dile getirirdi. İmanlı olanlar için ahret korkusu hesap günü mahşer sırat günü hazırlıklı olması önemlidir. Tam bu sırada korkusunu gidermek için sıratı anlatarak dikkatini dağıtmak için maziye yolculuk yaparak gençliğine evliliğine yönelik sorular sorar böylece muhabbeti koyulaştırır korkusunu giderirdim.

Zor nefes alan anamı son yıllarda sık sık Fakülte hastanesine götürür tedavi ettirirdim. Böylece hastane personelinin hepsi dertli anamı iyi tanırdı. O ise hastaneyi hiç sevmezdi. Erkeklerle yoğun bakımda aynı oda da yatmaktan ve erkek doktorların onu muayene etmesinden oldukça utanırdı. Son günlerde yine nefes almakta zorlanıyor ama hastaneyi istemiyordu sevgili anam. Zorlamadan onu ikna etmeye çalışıyordum. Her zaman hastaneye götürüp getireceğim diye hazırlığımı yapıyordum.

Günlerden 26 Aralık Perşembe 2013. O gün toplum destekli polis biriminde yapılan resim yarışmasında jüriyim. Toplantıya katılıp resim değerlendirmesini yaptıktan sonra evin yolunu hızlı adımlarla aldım. Her zaman ki gibi anama selam verip hal hatırını sorduktan sonra bir bardak süt içirdim. Hastaneye götüreyim mi diye sorunca kararsız " sen bilirsin" derken son ayrılma hissi götürsem mi götürmesem mi duygusu arasında kaldım. Nasıl olsa yoğun bakımda oksijen takarlar kendine gelir sonra yine eve getiririm düşüncesiyle ambulansı çağırıp, komşuların yardımıyla ambulansa bindirmek için sedyeye yatırdım.

O ara elimi sıkı sıkı tutan anam bir anda elimi bıraktığı an içimde bir şeyler koptu adeta. Kırk yıllık anam bana veda mı etti acaba düşüncesiyle ambulansa bindirdik ve fakülte yolunu aldık. Hastaneye varınca görevliler koşarak geldi, sedye deki dertli anamı içeri aldıkları gibi doktorlar başına yığıldı. Beni odadan çıkardılar o zaman dünya üzerime yıkıldı adeta. İlk işim telefona sarılıp "abla yetiş anam ölüyor galiba" dememdi. Derken dostum, arkadaşım ve kardeşim olan Doç. Dr. Hasan Çeçe' yi arayıp "hocam ne olursun kardiyolojiyi ara, anam acilde durumu çok ciddi galiba." Hasan hoca "sen merak etme arkadaşlar gerekeni yaparlar şimdi onları arıyorum dedi" biraz geçtikten sonra anam apar topar yoğun bakıma alındı. Durumu bu sefer gayet ciddi. Yaradan'a açtık ellerimizi bu sırada. Birkaç saat sonra doktorlarla anamın durumunu sorduğumda "durum ciddi ama ilaçla uyuttuk akciğerinden su aldık 3-4 gün uyku da kalacak" dediklerinden sonra görebilir miyim dedim. "Durum ciddiyse eve götüreyim mi başında Yasin Suresi'ni okur ağzına su veririm." Doktorlar gör dediler ama götüremezsin, birkaç gün sonra uyanabilir dediler. Ancak ilaçlara cevap verdiğinde servise çıkarır sonra eve götürürsün ümidini de verdiler. Yanına gittiğimde o beni görmüyor uyuyordu yatağında. Biraz onunla konuşuyor ve Sureleri okuyorum. Yanağından öpüp hastaları rahatsız etmemek için oradan ayrıldım. Aradan kaç gün geçmesine rağmen hala uyuyor durumu ciddiyetini koruyor. Pazar günü tekrar yanına gittiğimde durumu halen aynıydı. Bu arada endişem gittikçe artıyordu kırk yıllık arkadaşım, komşum, çilekeş annem yoksa yolcu muydu ebediyete? Pazar günü uyku girmedi bir türlü gözlerime. Hocalarımı arayıp Anamın durumunu anlatıp dua istedim. O gün hava gittikçe kararıyor, gökyüzü adeta karalara bürünmüş. Pazartesi sabah namazı öncesinde tuhaf rüyalar görüyor, ağıt yakıp ağlıyorum rüyamda.

Sabah namazını camide kıldıktan sonra Hocadan ve cemaatten anam için dua istiyor, gözyaşları içinde eve doğru gelip çocukları okula gönderdikten sonra hastane yoluna tekrar çıkıyorum. Bugün bende bir hal var. Yağmur yağıyor, bulutlar boşalıyor, gözyaşlarım yağmura karışıyor. Bir taraftan düşünüyorum Efendimizin ölüm anı, yağmur yağışının bereketi, anamın durumu karışık duygularla vardım hastaneye. Doktorlardan durumunu dinledikten sonra müsaadeleriyle son bir kez gittim uykuda ki annemin başına. Durum hala eskisi gibi makineye bağlı ve derin uykuda. Yine dualar döküldü dudağımdan, beni görmese de hisseder anam.

Her zamanki gibi okşadım saçını, yüzünden ve elinden öptüm. Ellerimi açıp " Yarabbi imandan ayırma, kabir azabı çektirtme, Sırattan çok korkardı anam Sıratı gösterme Yarabbim anama, Sen büyüksün, Senin gücün her şeye yeter, Ol dediğinde her şey olur, Anam için hangisi hayırlı ise onu yap. Amin"

Belki son görüşümdü Anamı, ayrılıp okula gidip öğrencilerime ders verdikten sonra öğle arasında son durumunu telefonla abimden öğrendim ve o gün gitmem gereken bağımlı gençlere tiyatro dersi vermeye doğru yol aldım. Buradan sonra da anama gideceğim duygusuyla dersimi kısa kesip gençlerden dua aldım. O gençlerde hepimizin de anasıdır diyerek içten dua ettiler. Hastaneye doğru yol alırken telefonum çalıverdi belediyenin önünde. Ağlayarak kara haberi bana abim verdi. O zaman ayaklarım dondu adeta, soluğu yoğun bakımda aldım ama annem çoktan Yaradan' a varmıştı, yüzü her zamankinden daha güzel güller gibi gülüyordu derin uykuda. Yanına vardığımda ilk sözüm "seninle cennette beraber olacağız, Allah inşallah orada bizi kavuşturacak" duası oldu. Sonra geçmiş film şeridi gibi gözümün önünde canlanıverdi.

Vasiyetiydi bana genç yaşta ölen kardeşi Abdulkadir'in, Beddiüzzaman Mezarlığındaki mezarına koyulmak. Vasiyetini harfiyen yerine getirme kararı aldım. Fakülte hastanesinden 500 Yataklı hastaneye yıkamak için götürdüm, yağmur daha da şiddetlenmişti, gözyaşlarımla yarışıyordu adata. O ara Şeyh İzzettin Hazretlerini aradım. Annemin cenaze namazını kılması için müsait mi diye sordum. Kendisi bugün hava çok yağmurlu, yarında böyle olursa ben yaşlı ve hastayım ama vurgulamıştı "Gelirim". O gece zamanı karıştırdım. Gecem sabah oldu.

Sanki bahardan bir gün, güneş doğmuş ve her taraf ısınmıştı. Büyük hikmet vardı o gün. Selası verildi Urfa'nın dört bir yanında. Bir an bile hem hastane köşelerinde hem cenazede hem de taziyede Mahmut Kaya ve Eyüp Azlal dostlarım beni yalnız bırakmadı tüm akrabalarım gibi.

Öğle saatlerinde artık annemin düğün merasimi, son görevimiz, Yusuf Paşa Camii'nin avlusunda onun gibi iki yolcu daha vardı. Ezan okunurken cami hınca hınç doldu. Beni mutlu eden alimler, şeyhler, hocalar, Allah dostlarının, akraba, dost ve arkadaşlarımın hepsiyle acımı paylaşıyor olmamdı Avluda. Şeyh İzzettin tabutun başına geçtiğinde dualar okuyor adeta kendisiyle konuşur gibi gülümsüyordu. Namazdan sonra tabuta elini sürüp vedalaşıyordu. Peşinden de taziye yerini bana sordu. Yolculuğu çok çabuk oldu. Yusuf Paşa'dan Beddiüzzaman'a. Binlerce kişi arasında adeta uçuyordu tabutu omuzlarda kuş misali. Kabristana vardığımızda bahar kokusu içerisinde ebedi istirahatına varmıştı artık.

Kur'an-ı Kerim tilaveti, dualar, gözyaşları ve iyilikleri hep konuşuluyordu dilden dile. Tanıyanların hepsi onun çile timsali olduğuna şehadet ediyordu. Son bir kez kabirden ayrılırken yine avuçlarımı açıp "Yarabbim kabir azabı çektirme, Peygamber Efendimize komşu eyle, Dünya da çok çekti ahirette önüne çıkar" diyerek vedalaştım, Gula Sor lakaplı İslim anamdan. Artık yok o bu dünyada. Sınavı noktalandı. Arkamdan su döküp dua edecek olan anneme ahirette kavuşma arzusuyla daha çok çalışmak rabbimin rızasını kavuşmak için gayret göstermem gerekiyor. Bu yoldan herkes geçecek herkes ölümü tadacaktır. Önemli olan her an hazır olmaktır. Allah(cc) gani gani Rahmet eylesin.

Acılarımızı paylaşan, Türkiye'nin dört bir tarafından arayan, gelen, sosyal medyada paylaşan, taziyemde bulunan, tüm dostlarıma, arkadaşlarıma, yöneticilerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza derinden şükranlarımı sunuyorum.

Ve benim Annem… El- Fatiha.