1 Mart günü yola çıkmış, gördüğüm yerlerin bir kısmını ayrı başlıklar altında önceden yazmıştım.

Bahçelievler, Kapaklı Pasajı, Samsat Kapı civarındaki sur parçası, Selahaddin Eyyubi Camii ve Mençek Hanı...

Şimdi yürüyüş sırama göre diğerlerini yazmaya çalışacağım.

İlk durağım Fırfırlı Camii...

Kuzeyden Büyük Yol'un girişi Kadıoğlu Mahallesi'ne bağlı. Yeni Mahalle'ye girerken yolun hemen sağında.

Aslı kilise. 19. Yüzyılda Amerikan misyonerlerinin etkisi ile Protestanlaşan Ermeniler için inşa edilmiş.

Adı "On İki Havari Kilisesi".

Ancak, üzerinde, avlusundaki kuyudan su çekmeye yarayan bir rüzgar gülü/çarkı (Urfa ağzında “fırfır”) bulunduğu için halk arasında “Fırfırlı Kilise” diye meşhur olmuş.

Ermeniler Urfa’dan ayrılınca bir süre boş kalan kilise binası, bir ara cezaevi olarak kullanılmaya başlanmış.

1956 yılında camiye çevrilmiş. Yeni Cami olan adı yakın zamanda İyad bin Ganem Camii olarak değiştirilmiş. (639 yılında Urfa'yı fetheden İslam komutanı)

2017 yılında esaslı bir restorasyondan geçirilen cami, taş işçiliği açısından gerçekten muhteşem.

Önceki imamı Ahmed Rufai'den buranın da depremden etkilendiğini duymuştum. Ancak ne dışında ne de öğlen namazını kıldığım zaman içinde depreme dair bir iz göremedim.

Müezzinlik yapan ismini hatırlayamadığım bir zata sorup öğrendim. Kubbesinin dış kısmında inşa edilen süs kulelerinin kuzeydoğusunda olanı tamamen yıkılmış. Başka da bir şey olmamış.

Yolun ilerisinde solda kalan Selahaddin Eyyubi Camiini daha önce yazdığım için geçiyorum. Sanıyorum depremden en çok etkilenen cami o.

Bir sonraki durağım Rızvaniye Camii.

Son zamanlarda Balıklıgöl diye meşhur olan Halilirrahman Gölü'nün kuzeyinde bulunan bu küçük ve çok güzel cami, gölle beraber Urfa'nın en tanınmış sembollerinden biri.

1736 yılında Rakkka Valisi Rıdvan Ahmet Paşa tarafından inşa edilmiş. Aynı adlı medresesi ve diğer müştemilatı ile birlikte bir külliyeyi oluşturuyor.

İbadete kapatılmış.

O güzelim minaresinin üst kısmı gündüz gerçekleşen ikinci depremde ağır bir darbe alıp dağılmış.

Batısından doğusuna doğru gölün güney kıyısından yürüdüm. Halilirrahman Medresesi ve girip çabucak çıktığım Halilirrahman Camii'nde (Döşeme Camii) depreme dair herhangi bir iz yok.

Aralarında Urfa'nın tanınmış alimlerinden Buluntu Hoca ve Şazeli Ali Dede'nin kabirlerinin de bulunduğu mezarlığın önünden dualarla geçtim.

Deprem sonrasında toprak karıştığı için kıpkırmızı olan gölün suyu normal rengine dönmüş.

Eskisi kadar olmasa da etrafı kalabalık.

Balıklara yem atanları, fotoğraf çektirenleri görünce sevinmek ve üzülmek arasında tereddüt ettim.

Gölün doğusunda çok uzun zaman önce başlayıp da bir türlü bitirilemeyen, bu yüzden çok çirkin görünen manzaraya ise tereddütsüz kızdım.

Urfa'nın bu en güzel mekanına bahar gelmiş. Su kanallarının etrafındaki güller budanmış. İnsanlar salına salına dolaşıyor.

Sırada kısaca "Dergah" diye meşhur Mevlid-i Halil Camii var.

Avlu çok kalabalık. Hz. İbrahim'in doğduğuna inanılan mağaraya girişler devam ediyor. Ortadaki alana yüzlerce güvercin konup uçuyor. Manzara çok güzel.

Mağaranın bitişiğindeki esas Mevlid-i Halil Camii'nde bir sıkıntı yok.

Fakat onun batısındaki 1988 yılında ibadete açılan büyük Yeni Mevlid-i Halil Camii kapalı. İki minaresinin tepesindeki alemler göçmüş. İçerde bir şey olup olmadığını öğrenemedim.

Hasan Padişah ve hemen ötesindeki Narıncı Cami'lerinde de herhangi bir şey yok.

İlerleyip "Hanlar Bölgesi"ne girdim. Birçok han, pazar ve çarşının içiçe geçtiği bu bölge her zamanki canlılığını sürdürüyor.

Kuyumcular Çarşısı'nın kalabalık olması ve altın alışverişi yapması dikkatimi çekti. Sanki içinde bulunduğumuz deprem ortamına uygun değilmiş gibi geldi. Kendi kendime "Ne bekliyordun?" diye sordum. "İnsanların altın sevdasından vazgeçeceğini mi?"

Mençek Hanı'nı daha önce yazdığım için geçiyorum.

Bir adı da Bedesten olan Kazaz Pazarı'ndaki kapıdan Gümrük Hanı'na geçtim.

1563 yılında Urfa Sancakbeyi Halhallı Behram Paşa tarafından inşa edilen han, en son 1998 yılında restore edilmiştir.

Urfa'nın en büyük, en meşhur ve bu yüzden her zaman en kalabalık hanıdır.

Eskiden tüccarların kaldığı ve alışveriş anlaşmaları yaptığı hanın şimdi ikinci katı daha çok terzi esnafı tarafından kullanılmaktadır.

Alt katında ise kahvehane/çayhaneler bulunur. Geniş avlusu masa ve kanepelerle kaplıdır. Yerli ve yabancı turistlerin mutlaka uğradığı, Urfalıların da buluşup sohbet etmek için çok rağbet ettiği yerlerin başında gelir.

Gördüm ki değişen bir şey yok. Yine tıklım tıklım.

Deprem damındaki bacaları vurmuş. Aşağıdan görebildiğim kadarıyla yıkılmamış ama kaymalar olmuş.

Fazla oyalanmadan batıya açılan esas kapısından çıktım.

Daha göreceğim ve yazacağım çok yer var.

Ancak yazı çok uzadı.

Daha sonra devam ederiz.