Yüce yaratıcının iradesinden bağımsız hareket eden beşer aklı,tarih boyunca monarşi, oligarşi ve demokrasi gibi yönetim nizamları ihdas etmiştir. Seküler dünya, uzun bir mücadeleden sonra sermaye sahiplerinin yoğun müdahalesi ile nihayet demokraside karar kılmıştır.

Zira gerçek şu ki; demokrasi kapitalizmin siyasi hakimiyet tarzıdır. Nitekim bu gün kapitalizmin bayraktarlığını yapan ABD bir yeri sömürgeleştirecekse önce oraya demokrasi ihraç eder. Zira Irak ve Afganistan vb. ülkelere demokrasiyi yerleştirmek için sardırdığını açığa vurmuştur. Bazı istisnalar olması bu gerçeği değiştirmez.

Bu gerçekler bir yana, bu makalemizdeki amacımız demokrasinin kendi içerisindeki çelişkilerini gün yüzüne çıkarmaktır.
Kitabi demokraside halkın doğrudan kendi kendini yönetmesi ön görülmektedir. Ancak realitede bunun mümkün olmadığı ve uygulandığında istikrarsızlık ve kargaşaya neden olduğu anlaşılınca temsili demokrasiye geçilmiştir. Böylece ilk sapma meydana gelmiş olmaktadır.

Diğer taraftan her düşüncenin temsil edilmesi ön görülmüş olmasına rağmen, her ülkenin kurucu meclisinin hazırladığı anayasaya aykırı olan partilerin kurulmasına izin verilmemektedir. Belirleyici olan demokrasi değil hazırlanan anayasalar olmuştur. Böylece ikinci sapma meydana gelmiştir.

Şu haliyle kitabi olan demokrasiden fersah fersah uzaklaşılmış olmaktadır. Ancak sapmalar bununla da kalmamaktadır. Zira her ülke belli bir yüzdelik baraj sistemi uygulamaktadır. Bu da ayrı bir handikap olarak düşüncelerin Millet Meclisi'nde temsil edilmesinin önünü kesmektedir. Tolumda var olan bütün düşüncelerin Millet Meclisi'nde yer almasına engel olan bütün bu sapmalar ve handikaplar istikrar gerekçe gösterilerek ihdas edilmektedir. Bu kadar sapmalardan sonra demokrasinin o kitabi halinden bir eser kalıp kalmadığı tartışma konusudur.

Tabi ki; iş bununla da kalmamaktadır. Her şeye rağmen bugün ülkemizde olduğu gibi ülkeler koalisyona mahkûm olabilmektedir. Nadiren tek bir parti hükümet kuracak çoğunluğu elde edebilmektedir. Kaldı ki; koalisyon dediğimiz şey başlı başına bir sorundur. Zira A ve B partileri kendi doğrularından vazgeçip C noktasında buluşmaktadırlar. Ancak C noktası her partinin de doğrusu değildir. İki parti de belli tavizler vererek C noktasına gelmişlerdir. Böylece ülke, aslında en çok oy alan her iki partinin de inanmadığı politikalarla yönetilmeye devam eder. İşte koalisyonların başarısız olmalarının altında yatan neden budur. Ülkeler Demokrasinin bu handikabından kurtulmak için seçim sistemine yüzdesi yüksek barajlar koyarlar ki küçük partilere akan oylar büyük partilere yarasın. Böylece istikrar sağlansın.

İşte demokrasinin gerçek yüzü budur. Gerçek kitabi demokrasiye uyulduğunda istikrardan eser kalmamakta ve kargaşa ve terör ortamı oluşmaktadır. Hükümetlerin kurulması imkansız hale gelmektedir. İstikrar esas alındığında ise demokrasiden eser kalmamaktadır.

Ülkemizde işlerin neden bir türlü yoluna girmemesinin gerçek sebebini bilmem aylayabildik mi? Evet! Belki size garip gelecek ama bütün sorunlarımızın kaynağı bizatihi demokrasinin kendisidir. Biz de ha bire hakiki demokrasi diye bir terane tutturmuş gidiyoruz. Kaldı ki; en hakikisi en hakiki küfürdür. Dahası uygulanabilirlikten oldukça uzaktır.

Öyle ise bu ecnebi melanetten vazgeçip bizi asırlarca istikrarla yöneten Hilafet nizamına dönmenin fikri ve siyasi planlarını yapmamızın zamanı çoktan geldi geçiyor! Aksi takdirde daha çok perişanlık kapımızı çalacaktır.
Selam ve dua ile!