DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
M. Sarmış: Evet… Şimdi artık o konulara geçebiliriz. Bugüne kadar ne gibi çalışmalar yaptınız? Şimdi neler yapıyorsunuz?
C. Hündür: Şanlıurfa’nın mahallelerini tasnif ettim. Önce sur dışını bitirdim, sonra sur içine geçtim. Camileri, kiliseleri, vakıfları… Mesela satılan camileri, satılan medreseleri, kaybolan tarihi mekânları… Mezarlıkları bile… Bunların hepsini çıkardım. Mülkiyeti kime ait, sonra kime ya da kimlere geçmiş? Ailenin resmi makamlardan alınmış ispat veresesi ile, resimleri ile, 150-160 yıllık geçmişleriyle… Hepsini çıkardım. Sadece Müslümanların değil, Yahudilerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Keldanilerin, yani burada yaşamış herkesin tapu kayıtları elimde var. Bunlara vakıf mülkleri de dâhil. Sadece diğer mülkler değil vakıf mülkleri de zaman zaman Müslim ve gayrimüslimler arasında el değiştirmiş. Gayrimüslimlerden Müslümanların eline geçen vakıf mülkleri olduğu gibi, tersi de söz konusu. Mesela Haşimiye Meydanı’ndaki Pazar Camiinin vakfı en son bir Ermeni vatandaşın adında iken, bu şahıs parayla bizimkilere satmış. 30 bin dönümlük bir arazi, bir köy… Köylüler satın almış.
M. Sarmış: Bunlar, bugünkü Urfa’yı anlamak bakımından son derecede önemli bilgiler hocam. Ne zaman kitap haline gelip de yayınlanacak?
C. Hündür: Bazı internet sitelerinde makale olarak yayınladıklarım var. Sosyal medya hesaplarımdan yayınladığım yazılar da oldu. Fakat kitap işi çok zor. Siz de bu işlerin içinde olduğunuz için iyi bilirsiniz. En başta maddi zorluklar var. Bir kitabı basmak az bir şey değil.
M. Sarmış: Doğru. Şahsi imkânlarla bu tür kitapları bastırmak çok zordur. Ancak başta Büyükşehir olmak üzere belediyelerimiz, Valilik, ŞURKAV, İl Kültür Turizm Müdürlüğü ne güne duruyor? Bunlar Urfa için çok önemli.
C. Hündür: Ah hocam! En iyisi derdimi açmayayım.
M. Sarmış: Anlıyorum. Şimdi bize Urfa’nın tarihi dokusu hakkında genel bir değerlendirme yaparsanız iyi olur. Ayrıntılara daha sonra yavaş yavaş gireriz.
C. Hündür: Karaköprü Karyesi, yani köyü tamamen vakıftır. Sultan 4. Mehmet tarafından Şazeli Ali Dede’ye vakfedilmiştir. Şimdi “Ali Baba” diyorlar ama doğrusu “Ali Dede”dir. Tunus’tan İstanbul’a, bir süre orada kaldıktan sonra da Urfa’ya gelmiş. Halilürrrahman Camii’nin yanında tekkesini kurmuş. Kabri de oradadır. Sultan Dördüncü Murat’ın Bağdat seferi sırasında kendisini ziyaret ettiği ve bağışta bulunduğu söylenir. Sultan’ın Urfa’da yaptıkları ile ilgili birçok söylenti var, ama bunlar tarihi gerçeklerle pek uyuşmuyor. Burada o detaylara girmeyeyim. Karaköprü Köyünü ise daha sonra Sultan Dördüncü Mehmet Ali Dede’ye bağışlamıştır. 1600’lerin ortasında… Buranın vakfiyesi yakın zamana kadar Karaköprü’nün en eski camisi olan Ali Baba Camiindeki bir levhada asılı idi. Sanıyorum daha sonra kaldırılıp müzeye nakledildi. Farklı bir vakıftır. Vakfiyede Şeyhe deniliyor ki, “Sen veya zürriyetin burayı satabilirsiniz.” Yani satışa müsait bir vakıf. Tabii şunu bilmek lazım: Bugün Karaköprü çok büyük bir ilçe olmuştur. Vakıf olan kısım ise küçücük olup eski Karaköprü Köyünü, yani köyün ortasındaki pınar ve çevresindeki bağ ve bahçeleri kapsamaktadır. 500-600 dönümlük bir alandır. Bu, herkesin malumu bir husustur. O sırada köyde herhangi bir cami de yoktur. Şimdiki Ali Baba Camii sonraları onun adına yapılmıştır.
Bir de sırası gelmişken pek bilinmeyen çok önemli bir hususu belirtmek isterim. Şu anda Karaköprü sınırları içinde yer alan ve “GAP Vadisi” denilen bölgenin tamamı Damat Süleyman Paşa’nın vakfının arazisidir.
M. Sarmış: Araya bir parantez açalım. Kimdir bu Damat Süleyman Paşa? Osmanlı’da sultan ailesinden kızlarla evlenen paşalar “Damat” adıyla tanınmışlardır.
C. Hündür: Kayıtlarda daha çok “Paşa” diye geçiyor. Bazı vakıf kayıtlarında “Ağa” diye de geçiyor. Aynı kişi midir, farklı kişiler midir, bilmiyorum. Belki adam ağadır, sonradan paşa unvanı almıştır. Ben kim olduğundan çok Urfa’da ne gibi işler yapmış, neleri var, kısmı ile ilgilendim. Tabii tespit ettiğim kadarıyla.
M. Sarmış: Peki, kaldığımız yerden devam edelim.
C. Hündür: Evet. “GAP Vadisi” denilen bölgenin tamamı Damat Süleyman Paşa’nın vakfına aittir, demiştim. Yaklaşık 200 dönümlük bir alan; “dönüm-i atik”, eski dönüm. Yani eski adı Dergezenli olan şimdiki Atatürk Mahallesinde, hemen ana caddeye yakın olan Damat Süleyman Paşa Camii’nin vakfına aittir. Cumhuriyet döneminde “Vakıflar Müdürü” tarafından açık arttırma usulü ile vatandaşlara satılmış. O zaman bölge müdürlüğü yok, vakıf müdürü var. Tabii bu işler Ankara’daki Genel Müdürlüğün emri ve izni ile yapılıyor. İhale edilirken ilana çıkılıyor. “Burası Vakıflar Müdürlüğüne aittir. Kimsenin hakkı varsa gelsin müracaat etsin.” deniliyor. Ama o günün şartlarında kim böyle bir şeye cesaret edebilir? O şekilde o 200 dönümlük alan şahıs mülkiyetine geçmiş. Daha sonra da istimlak yoluyla devlete geçmiş. Ben bu durumu yakın zamanda Karaköprü Belediye Başkanı ile görüşeceğim.
M. Sarmış: Neyi görüşeceksiniz?
C. Hündür: Diyeceğim ki, “Bu 200 dönümlük arazi Damat Süleyman Paşa vakfına aittir. Vakıf sahibi vakfiyesinde bu araziyi şu amaçlar için vakfetmiş ve vakfiyesinin sonunda “Kim bunu tagayyür ederse, yani değiştirirse “Ruz-ı Mahşer”de ben onun yakasına yapışırım. Yani hakkımı helal etmem.” demiş. Buna rağmen satılmışsa satan sorumludur. İsterse devlet olsun. Şimdi orası yeniden devletin eline geçti. Son zamanlarda oraya “GAP Vadisi” deniliyor. Başkana, en azından bölgenin görünen uygun bir yerine, oranın aslında Damat Süleyman Paşa Vakfına ait olduğu, daha sonra teselsülen bugünkü statüye geldiği yazılsın diyeceğim. Böylece hem bu durum bilinir, hem de hiç olmazsa bunu görenler vakıf sahibine en azından bir Fatiha okur. Çünkü vakıf sahibi vakfiyesinde bunu istiyor.
Damat Süleyman Paşa’nın bundan başka da yerleri var. Mesela Yusuf Paşa Camii’nin hemen yakınında kendi adını taşıyan büyük bir medresesi var. Urfa’da bilinmiyor, ben tespit ettim. Şu anda farklı bir amaçla kullanılıyor.
Vakfın, Germuş Köyünde de arazisi var.
M. Sarmış: Öyle mi? O köy Ermenilere ait değil mi?
C. Hündür: Hayır, tamamı Ermenilere ait değil. Urfa’nın tanınmış beş ailesinin de orada arazisi, hatta evleri var. Şu anda da o evler duruyor. Tabii diğerleri gibi harabeye dönmüş. Kalaycızadelerden Ahmet Ağa’nın evi var. Katronalar’ın evleri var.
M. Sarmış: Yani bunlar orada Ermenilerle beraber yaşıyorlar…
C. Hündür: Tabii tabii. Ermenler çoğunlukta ama Müslümanların da arazileri var, evleri var, bahçeleri var, kastelleri var. Damat Süleyman Paşa vakfının da tarlası var. Bende hepsinin kayıtları var. Sonradan bunları Vakıflar Müdürlüğünden Uceymi Sadun Paşa satın alıyor.