Bu mübarek ay dolayısıyla çocuk ve çocuğa bakışımızı gözden geçirmemiz gerektiğine yeniden kani oldum. Ramazan ayının sevincini, coşkusunu, heyecanını en derinden yaşayan, yaşamasını bilen çocuklara karşı olan bu tahammülsüzlüğümüz yine açığa çıkmış oldu. Onların camideki, ibadetteki neşesinden rahatsız olduğumuzu ne yazık ki bütün gücümüzle ortaya koyduk.

Çocukların sesine, cıvıltısına karşı olan bu nefret de neyin nesi. Çocukların dünyasına girmemek şöyle dursun, onların ruhunu zerre anlayacak hal de yok halimizde. Onların camiye gelme sevincini, mukabele okunurken, teravihler kılınırken yaşadıkları heyecanı ve coşkuyu neden görmezden gelip onları ciddiye almıyoruz. Onların yaşadığı bu sevince neden ortak olamıyoruz. Yanımızda duran, koşturan, gülen çocuğun saçlarını okşayıp, gözlerindeki o derin ışıltıyı neden yok sayıyoruz. Neden içten bir gülümsemeyi bile o küçücük çocuklara çok görüyoruz.

Vay ki bir çocuk kıkırdasın hemen sağından ve solundan nefret dolu bakışlar yapışıyor çocuğun masum yüzüne. Çocuk koşmayagörsün hemen kaba ve sert bir nida çınlıyor kubbelerde. Çocuk camiden bir neşe, bir sevinç, bir oyun çıkarmanın gayretiyle çabalarken uyarılar, ikazlar, sert bakışlar bir bir dökülüyor onun minicik bedenine.

Ve çocuk her şeyden habersiz, büyük bir suç işlemiş gibi utanarak, mahcup bir edayla kıvrılıyor bir köşeye. Susuyor. Soğuyor. Ve sevimsiz bulmaya başlıyor artık o gördüğü her şeyi.

Oysa bir bilsek ibadetlerimizin manasının çocukların masumiyetlerinde olduğunu, bir bilsek camiye en çok yakışanın çocuklar olduğunu, onların o saf, o temiz, o masum dünyaları olduğunu. Ama ne gezer. Dindarlığımız, daha doğrusu 'dini dar'lığımız bizi çocuk sevgisinin, çocuklara merhamet etmenin yamacına bile götüremiyor.

Ama bu işte bir yanlışlık var. Camiye giden, namaza devam eden müminlerin çocuğa bakışı böyle olmamalıydı. Bir farkımızın olması gerekirdi. Müslümanlığımız çocuklara karşı tavrımızda bile izhar olmalıydı.

Hz. Peygamber (sav)'in namaz kılarken torunu Ümame'yi omuzlarında taşıması, rükûa vardığında onu yere koyması, secdeden kalkınca yine omuzlarına almasında, secdedeyken torununun oyununu bozmamak için secdeyi uzatmasında bir mana bulmalıydık.

Ama bir mana aramadık ki bulalım. Çocukları camiye küstürmenin, onları namaza, oruca soğutmanın açacağı sayfaları hesap etmedik. Çocuk neşesinin olmadığı, çocuk cıvıltısının yoksun olduğu camilerde ibadetimizin noksan kalacağını idrak bile edemedik. Unutmayalım: Hepimizin çocukların masumiyetine ihtiyacı var. Toplum olarak o damarı kaybettiğimiz sürece ne namazdan, ne camiden, ne de oruçtan bir haz duyabiliriz vesselam…