Diyarbakır Kutsal Yerler Atlası, şehirde mevcut olan inanç yapılarını merkezine alan bir çalışmadır. Eserin 15. Sayfasında şehirde bir beylik olarak egemenlik kuran İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Akkoyunlular birer medeniyet kurmakla isimlendirilir. Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçukluları farklı egemenlik olarak gösterilmiştir.

Diyarbakır konusunda bir eser kaleme alındığı zaman, Evliya Çelebî'den yararlanılır. 22. Sayfada anlatılan rivayet şu şekildedir: Hz. Yunus'un Diyarbakır'a yerleştiğini ve halk ona inandığında Yunus Nebi,' İliniz mamur, halkınız her zaman sevinçli olup bütün çoluk çocuğunuz asil ve olgun olalar'diye hayır duaları ettiğini biliyoruz.

Bir el kitabı şeklinde olan atlasta, Eğil'de bulunan Peygamber makamları ve iddia edilen kabirler yanında şehir içindeki kimi türbelere yer verilmiştir, öncelikle. Camileri, mevcut kiliselerle Çermik Sinagogu takip eder. Görsel yönü ağır basan atlasta öne sürülen kimi iddialar, gezi rehberlerinden alınmıştır.

ÇEKÜL tarafından yapımı üstlenilen bu rehber, edebî anlatımla içiçe olduğunu görmekteyiz. Gezi Rehberleri'nde rastlamadığımız bu anlatım, maalesef rehberlerdeki yanlışlıklardan uzak kalmamıştır.

14. Sayfada' Dicle: Bir Varmış Bir Yokmuş' ile kitapta mitolojinin egemen olduğu görülür:

Dicle'nin bereket yaratan suları kadar, azgın ve yırtıcı akışı da izler derin izle rbırakmıştır. Yunan Mitolojisi'ne göre, Asyalı Nympha kaplana dönüşmüş olan Dionysos'tan kaçarken bir ırmağın kenarına gelir. Ancak ırmağı geçebilmek içinDionysos'un kollarına sığınmak zorunda kalır ve ondan gebe kalır. Doğan çocuğa, sonradan Med soyuna adını verecek olan Medos adı verilir. Dionysos ve Nympha'nın birlikte geçtiği ıramağa ise Tigris( Kaplan) adı verilir. Bu mitos, Dicle ırmağının Batı dillerindeki adını yaratır.

Anadolu insanı düşler dünyasına bir başka Dicle söylencesini daha katar. O'nun bereket ile dehşet arasındaki varlığına 'Adalet' duygusunu ekler. Yöre halkının inanışına göre, Dicle'nin kaynağından Basra Körfezi'ne ulaşan yol haritası Danyal Peygamber tarafından çizilmiştir. Allah Danyal Peygambere bu görevi verdiğinde onu şöyle uyarır:

'Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaranın ağzından başlayarak bir çizgi çiz, su arkasından gelecek. Ancak yetimlerin, dul kadınların, fakirlerin, vakıfların malına ve mülküne yetiştiğin zaman güzergahını değiştir ki, su bunlara zarar vermesin.'

Metin yazarı, bu açıklama sonrası zikzakların ve mendereslerle yer değiştirmelerin bundan kaynaklandığına halkın inandığını ifade eder.

'Burçlar' Başlıklı bölüm, 48. Sayfada başlar. Bu bölümde Ulu Beden Burcu'nun Usta-Çırak Efsanesi'nden sonra Yedi Kardeş Efsanesi, anlatılır. 'Dinamit' yerine burcun barut ile havaya uçurulduğu belirtilir.

Gezi Rehberleri'nde yanlış ifadelerin daima başkalarınca doğru kabul edildiğinin açık bir örneği olarak, sonraki sayfada Keçi Burcu'nun onarımının 1223 yılında Mervanoğulları tarafından onarıldığına dair bilginin yazıtta olduğu belirtilir. Burcun kitabesinde sadece üç taştan oluşan yazı, metin yazarını doğrulamamaktadır.

Daha önce de değindiğimiz gibi Nur Burcu için de Melikşah'ın 1286 yılında burcu yaptırdığına değinilmiştir.

Çalışmanın diğer bölümlerinde yer alan bilgiler, rehberler baz alınarak edebî dille şekillendirilmiştir. Balıkçılarbaşı'ndan Mardin Kapı istikametinde yıktırılan Muallak Camii ve Minaresi hakkında bilgi Evliya Çelebî tarafından Seyahatname'de aktarılmıştır. Metin yazarı Dört Ayaklı Minare'yı 87. Sayfada anlatırken Şeyh Matar Camii için, minaresi sebebiyle 'Muallak Camii' denildiğini belirtir.

Aynı sayfada Safa(Parlı) Camii için, ' Minaresinin harcının Diyarbakır çevresinde yetişen kokulu bitkilerle karıldığı için yakın zamana kadar sadece Cuma hutbelerinde minarenin kılıfının çıkarıldığı bilinmektedir.' Denilmiştir. Yazar, rehberlerdeki Cuma gününü, muhtemelen 'Cuma hutbeleri' şeklinde hatırlamıştır, sonradan.

Bu yapının kılıfla korunduğu, sadece minaredeki işçiliğin ne denli önemli olduğunu dile getirmek içindir. Bu minare benzeri yapı hem Hasankeyh'te hem de Mardin'de bulunmaktadır. Bu özellik Diyarbakır'a mahsus yenilik değildir. Güneş Saati'nin diğer illerde de olduğundan habersiz çok kişi, Dört Ayaklı Minare misali, eşsiz olduğunu sanmaktadır. Muallak Camii Minaresi'nin dört ayak üzerinde temeli inşa edilirken, kaîde sonrasında ustalık eseri olarak, tek sütuna oturtulduğunu, bir deprem ya da sarsıntıda dört sütun üzerine oturacak şekilde inşa edildiği bilinmekte, anlatılmaktadır.

Bu çalışmanın diğer rehberlerden farklı olan tarafı, sürükleyici dile sahip olmasıdır. Muhteva olarak yanlış bilgiler üzerine inşa edilmiş, görsel yönü ağırlık taşır.

Bu gezi rehberinin 2009'da ilk basımını, ikincisi 2013 basımı izlemiştir. Rehberin diğerlerinden farkı, şehrin 13 İlçesine de yer vermiş olmasıdır. Diyarbakır, rehberin 198-313 sayfaları arasında değerlendirilmiştir.

Bu bölüm yayıncısı tarafından Doğu ve Güneydoğu'ya Farklı Bir Bakış basımlarından farklı biçimde genişletilerek, ayrı 'Diyarbakır Gezi Rehberi ' adıyla 2009 ve 2013 Yılında yayınlanmıştır.

Bu rehberi müstakil basımı göz önüne alarak kısmen kimi hatalara ve yanlışlara değinmek istiyoruz.

'Dicle Nehri' başlığı altında verilen 14. ve 15. Sayfadaki bilgi, Taşlar ve Düşler Diyarbakır kitabından alınmıştır.

Hevsel Bahçeleri 19. Sayfada anlatılırken, halk arasında Lokman-ı Hekim'e mal edilen hikaye, Evliya Çelebî'ye ait gösterilir: Şehre Urfa ve Karacadağ istikametinden gelen Evliya Çelebî patlıcan tarlalarını görür. 'Eyvah!.' Der ve ekler: 'Burada bana çok iş düşeceğe benzer. Asık suratlı ve mide şkayeti olan insanlarla çokça karşılaşacağım.' Kente giren Çelebî, yanağından kan fışkıracak gibi sağlıklı insanları görünce şaşırır. Sonra Mardinkapı'dan çıkıp da Hevsel Bahçeleri'ni ve Dicle kıyısındaki karpuz bostanlarını görünce sırra vakıf olur ve der ki.' Demek ki patlıcanın zararlarını bu bahçelerde yetişen karpuzlar gideriyor.'

'Dış Kale' başlıklı bölüm, sayfa 24'ten başlamaktadır. Diğer rehberlerde geçen bilgiler tekrarlanmıştır: ' Surlar 5.600 yıl, her türlü saldırı ve istilaya karşı varlığını korudu.'

İç Kale'nin çekirdek olduğu, Subarrular tarafından yapıldığı, sonradan Huriler ve Mitaniler olarak ayrıldığı bilinmektedir. Zaman içinde kalenin günümüze geliş biçimi, 630'lu yıllarda başlamış, tamamlanmıştır. Dış surların yapım tarihi 5.600 yıl değildir.

28. Sayfada Yedi Kardeş Burcu için, kitabeye yaptıranlar için dualar işlenmiş diyen metin yazarı, 'Surların Efsanesi' adı altında Usta ve Çırak bahsini anlatır. Çırak ile Usta birer burç yapar. Ustanın yaptığı Yedi Kardeş Burcu'dur. Çırak, daha fazla gösterişli olan Ulu Bedeni yapar. Yarışmada ilk seçilen burç, çırağındır. Usta, dayanamaz. Burçtan kendisini atarak hayatına son verir. Ustası atlayınca Çırak da kendisini atar.

Bu efsane dillendirilirken, bu iki burcun emsalsiz olduğu ifade edilmektedir, aslında. Ustaları olmayanınca benzer burçlar yapılamaz. Fakat efsaneyi anlatanlar, intihar ile istenileni anlatamazlar. Kişi, bu efsaneyi dinleyince olayın gerçek olduğunu sanır. Kimi bu şekildeki abidevî eserleri yapan kimi ustaların ellerinin kesildiği tarihte rivayet edilir.

Yedi Kardeş, dış cephesiyle iki arslan kabartması ortasında çift başlı kartal figürünü taşır. Kuşak yazısı üst silmeyle korunmuştur.

Ulu Beden'in kuşak yazısı, iki silme içinde Yedi Kardeş'ten farklıdır. Kabartma sayısı daha zengin olan Ulu Beden'dir.

Her şeyi efsaneye bağlayan anlayış, duygularını ve düşüncelerini dolaylı olarak dile getirmiştir, adeta. Şehrin Müslümanlarca alınmasıyla İç Kale Meşhed Camii Haziresi'nde defn edilen 27 Sahabi de bu rehberin 33. Sayfasında ' 27 Sahabe Efsanesi' ile tanıtılır:

' Murtaza Paşa döneminde bu şehit sahabelerin türbedarı Şeyh Muhittin Efendi imiş. Türbedar her perşembe akşamı şehitlerin cenazelerinin bulunduğu mahzene iner, onların bozulmamış bedenlerindeki yaralarından akan kanı pamukla siler ve temizlermiş.

Bir gün pamuk alacak parası kalmadığı için çarşıda sıkıntı içinde gidip gelmeye başlamış. Bir ara karşısına ak harmanili bir zat çıkmış ve kendisine para vermiş. Türbedar bu para ile pamuk alıp şehitlerin kanını silmek üzere mahzene gitmiş. Şehitlerin üzerinde Murtaza Paşa tarafından yenilenen bir örtü varmış.

O güne kadar örtüyü kaldırıp cenazelere bakmayan türbedar, merak edip örtüyü kaldırmış, örtünün altında, çarşıda kendisine para veren zatı görmüş ve korkudan dili tutulmuş. Bu olay duyulunca şehitlerin kanları akmaz olmuş, bir süre sonra mahzene açılan kapı duvarla örülmüş.

Şu an bu mahzene inen herhangi bir kapı yok ve eski kapının da nerede olduğu bilinmiyor. Bu sahabelerin isimleri Murtaza Paşa döneminde yazıldığı anlaşılan manzum bir kitabe üzerinde bulunuyor.'

Metin yazarının naklettiği hikaye, halk tarafından söylenegelendir, elbette. Eğil İlçesi'nde peygamber kabirleri nakledilirken, sahabelerin bulunduğu alanın girişinin kapatılması ve penceresiz oluşu oldukça anlamsızdır.

Birçok kez dinlediğimiz anlatımlarda bu mekana gidildiğini, gidenlerden nakledilen ifadelerden anlıyoruz. Girişi bilinmediği iddia edilen üstü de kapatılan mahzendeki Sahabelerin nisyana terk edilmesini anlamak mümkün değildir. Zaman içinde dümdüz olan kabirlerin yerinin fotoğrafları bulunmamaktadır.

İnanç Turizmi'ne açılan bu mekanda hapsedilmiş sahabelerin mevcut kabirlerinin bulunduğu odanın dışa açılması gereken camla muhafaza edilmiş pencerelerin açılması gerekmektedir. Görmeden sevenler, sadece Hz. Peygamber'i gördükleri için bu mekana önem vermektedir. Her gün, özellikle Perşembe ve Cuma, bu mekan için binlerce kişi mekan ziyaretinde bulunur. Birkaç makalemizde değindiğimiz mekanların dıştan görünebilirliğini sağlayacak dıştan açılması lazım pencerelerin elzem olduğunu bildiride de dikkat çekmesi amaçlı yineliyoruz.

Bu rehberde yer alan diğer bilgilerin de diğer rehberlerden farklı olmadığını, ele alınan konu başlıklarının Türkçesi yanında Kürtçe ifadelerin de bulunduğunu belirtelim. Devam edecek