(Şehîd Şeyda YILMAZ'a…)
"Gitme, gideme" dedik, ne çâre? Gidecektin!
Ötelerin âşığıydın, gökyüzünün süsü
Son nöbetmiş tuttuğun. Nereden bilecektin;
Silâhın yorgun, düşmeyecekmiş son sürgüsü?

Bilâ tereddüt seferber edip imkânını
Akıttın kanını, verdin son imtihânını
Ne acı ki bir cânî aldı nâzik cânını
26 ayrı suçun serbest hükümlüsü

Şahâdet, gâzîlik, iki mukaddes sonuç bu
Payına şahâdet düştü, kim demiş korkunç bu?
Alınabilecek en büyük pâye, son burç bu
Fethettin. O ki; nice yiğitlerin ülküsü 

İnsânî, vicdânî, millî, mânevî, ahlâkî 
Değerleri benimseyip toplum içindeki
Ödevlerini yaptın bihakkın. O gün de ki
Varınca dîvâna: "Bakın, işte görüntüsü;

Çocuk, alîl ve âcizlere yardım ederek
Irz, cân ve malını muhâfaza eyleyerek
Huzûr, güven getirdim, yaşadılar müşterek
Kucaklaştırdım insânı, barıştırdım küsü

Vicdân, şefkat, merhamet… Ben, bunlar için doğdum
Barışın ve adâletin koruyucusuydum
Kin, nefret, adâvet, kalplerden hepsini kovdum 
Dolaştı dilden dillere sevdâmın türküsü

Gölgesinde beyaz ây yıldızlı âl bayrâğın 
Kızıyım diyerek bu coğrâfyâ, bu toprâğın
Tabîatımın gereğini yaptım yalnızın
Örnek olsun Şeyda Yılmaz'ın hayât öyküsü…"

Bugün yerin öyle güzel ki, yüreğin kadar
Ne lütûf! Her gün daha da nîmetlerin artar
EBEDÎ der: Kim bilir daha ne muştular var
Şehîdime; bakışı rahmet, Cennet gülüşü…
(29.09.2024)