Kabe'den sonra en çok görmek istediğim yerlerin başında gelen yerlerden bir tanesi idi Çanakkale. Babamın dedesi Halil Hüseyin çarpıştığı ve yıllar sonrasında evine döndüğü cephelerden bir tanesi. Rahmetlik dedem babasından yani babamın dedesinden naklen anlatırdı. Çocukluğumuzun verdiği heyecanla dinlerdik büyük dedemizin neler yaşadığını ve o heyecanlı ruh hali ile bitirmesini istemezdik. " Anlat dede. Daha sonra ne olmuş?" diye.

Anlatırdı dedem; Babasının nasıl Sırrın köyünden 95 arkadaşı ile birlikte cepheye gittiğini ve yıllar sonra o 95 kişiden sadece 3 kişinin köyüne dönebildiğini. Döndüğü zaman köyde erkek namına kimsenin kalmadığını ve babasının namus yere düşmesin diye 4 kadını nikahladığını.

Babasının Çanakkale de nasıl aç kaldıklarını, nasıl cephanesiz, bombasız kaldıklarını gavura Allah! Allah! Nidaları ile süngü ile, dipçik ile saldırdıklarını, insanların nasıl vurulup düştüklerini, günlerce açıkta kalarak nasıl şiştiklerini ve Çanakkale'nin nasıl kan, barut, et koktuğunu anlatırdı.

Çocukluk heyecanı işte. Babasının yaklaşık 300 kişilik bir bölük ile bir tepeye nasıl saldırdıklarını ve tepeyi ele geçirdiklerinde sadece 4 kişi kaldıklarını kalanlarında en az 3-5 yerinden yaralandıklarını anlatırdı. Anlattıkça daha da heyecanlanır en ince detayına kadar anlatmasını ister ama hafızasının köşelerinde kalan kırıntılar bitince sanki hikaye yarım kalmış gibi hüzünlenirdik.

Daha çok anlatmasını isterdik dedemin. Babası neler yaşamıştı, arkadaşları kimdi? Arkadaşları nerede şehit düşmüştü? Sırrın köyünden cepheye kimler gitmişti? Bildiklerini anlatır unuttuklarını ise bazen babasının nasihatleri aklına gelince anlatırdı. Mesela; dedem sigara içmezdi ve içine de kızardı. Sebebine gelince babasının Çanakkale'de sigara içenlerin öldükten ve cesedi çürüdükten sonra ciğerlerinin, iç organlarının nasıl simsiyah olduğunu, içmeyenlerin ise nasıl normal olduğunu anlatması ve dedemin de kesinlikle sigara içmesini istememesi olduğunu kendisinde bu nasihati tuttuğunu anlatır ve bizimde bu nasihati tutmamız gerektiğini anlatırdı.

Doğu toplumlarında yazmak geleneği olmadığı için ancak tarih ve hikayeler söylence ile gelecek nesillere aktarılır. Bir fazla değildir ama aktarıldıkça bin eksilen gerçeklerdir.

Rahmetlik dedem de babasından duyduklarını ancak hatırladıkları ile bize naklederdi. 95 arkadaşı ile çıktığı cihad yolunda cephe maceralarını ve en sonunda Filistin cephesinde İngilizlere nasıl esir düştüğünü ve idam edilecekken bir gün sonra Suriyelilerin kendilerine ve arkadaşlarına at vererek kaçmalarını sağladıklarını ve yıllar sonra eve geldiğinde anasının tanımadığını anlattığı zaman bizde o günleri bir nevi yaşardık.

Hem küçük yaşımızda dedemin kendi babasından naklettiği gerçek hikayelerin etkisi hem taa ilkokul çağlarından gelen okuma ve tarih aşkı ile bende Çanakkale'yi görme arzusu uzun yıllardır bir uhde kalmıştı taaki Şanlıurfa Valiliğinin organize ettiği ve Büyükşehir, Eyyübiye, Haliliye ve Karaköprü Belediyelerinin destek verdiği "Peygamberler Diyarı Şanlıurfalı Gençler Ecdadının İzinde" adlı program kapsamında STK, kurum, kuruluş temsilcileri, öğrenciler ve Şanlıurfa'da görev yapan gazeteci arkadaşlarımızla 21 Ekim 2016 tarihinde Çanakkale'ye gidene kadar.

Çanakkale gezimiz bu gezimiz Valiliğin Şanlıurfa'da faaliyet gösteren 4 TV, 8 Gazete ve 3 Haber ajansından birer kişinin davet edilmesi üzerine ve gazetemiz GAPGündeminden benim gitmeme karar verildi. Sabah erken Valilik önünde buluşmamız ve Büyükşehir Belediyesinin araçları ile havaalanına aktarıldık, oradan da THY'ye bağlı Atlas Global uçağı ile saat 9;00 gibi Çanakkale'ye intikal ettik.

Gezi öncesinde en büyük endişemiz gezimizin yağmurlu havaya kurban gitmesi idi. Gerçekten de hava durumu ve uçakta iken Çanakkale üzerinde gördüğümüz yoğun bulutlar gezi programımız konusunda bizi endişeye sevk etti.
Allah'tan bir arkadaşımızın " Urfalılar kendileri ile birlikte Çanakkale'ye güneşi de getirdi" dediği gibi Çanakkale'ye indikten yarım saat sonra bulutlar gitti ve çok güzel güneşli bir havada Çanakkale gezimiz başladı. Gelibolu'ya intikal ederken Daha yolculumuzun başında yiğit ceddimizin yedi düveli durdurduğu ve toprağa gömdüğü bu şanlı savaşın manevi havasının hepimizin üzerine çöktüğünü gözlemledim.
Devam edecek…