EK-1: İkinci gün gittiğim zaman, geleceğimi önceden haber alan Hakkı Amcanın büyük oğlu Emin, kardeşi Bahyeddin'i aradı. O da telefonu bana verdi. Emin Bey dedi ki: Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi bundan bir yıl kadar önce, sizin şimdi Yazarlar Birliği olarak da kullandığınız evi, ki "Narlı Ev", "Kuyulu Ev" diye biliniyor; orayı alıp restore etti, adını da "Şair Nabi Evi" koydu. Oysa biz bundan iki yıl önce bir girişimde bulunduk. Kendi imkânlarımızla sağa sola ulaşmaya çalıştık. 

Harran Üniversitesi'nden Prof. Dr. Abdullah Ekinci'ye ulaştık. Evin eski durumu ile ilgili belgeler gönderdik. Babamgilin soy kütüğünü çıkarmaya çalıştık. Hani nereden Şair Nabi'ye ulaşıyor diye… Arada bir kopukluk olsa da bir silsile var. 

Bu konularla yakından ilgili olan Cihat Kürkçüoğlu ile görüştük. Ona bu bilgileri verdik. Daha çok işin mimari kısmı ile ilgili olduğu için evin eski haline dair bilgilendirdik. Hayati İnanç'a ulaştık. Fuat Rastgeldi de bu konuda bir yazı yazmıştı, seri halde yayınlandı. Büyükşehir Belediyesine haber gönderdik. Burada Şair Nabi'nin bir evi var. 

Yaşayan torunları var. Rivayet de olsa bunu değerlendirelim. Bu tetirbedeki evlerden ikisi bizim elimizde. İkisi de o sırada henüz satılmamıştı, ama satış aşamasındaydı. Dedik ki, öyle alakasız bir eve "Şair Nabi Evi" demektense, gelin bu evi istimlak edin. Şair Nabi'ye yakışır şekilde bir külliye olsun… Hem bir kültür merkezi, konferans salonu, hem bir misafirhane olabilecek bir yapıya sahip. Fakat bir netice alamadık. Şimdi otel almış filan önemli değil. İstenirse yine yapılabilir. ŞURKAV da böyle bir şey yapabilir. Kimsenin mağdur edilmesini istemiyoruz. Belki bizim zararımız olacak; çünkü biz belki iki katına bile satabiliriz. Ama olsun.

 Biz buranın hüviyetine uygun bir şekilde kalmasını istiyoruz. Bunlar tarihe not düşülecek konular. Biz biliyoruz, ama bizden sonraki nesiller gerçeği bilmeyecek, burayı değil de diğer evi Şair Nabi'nin evi bilecek. Bu doğru değil. Siz sahip çıkarsanız, dile getirirseniz memnun oluruz."

EK-2: Sohbetin sonunda şuradan buradan söz ederken, nasıl oldu bilmiyorum Hakkı Amca bir takım maniler okumaya başladı. Bazılarını duyduğum, bazılarını ilk defa duyduğum bu manileri de, kendisinin izni ile röportaja eklemek üzere kayda aldım.

Serin eser
Yel gelir serin eser
Bulaydım bir sadıkane
Vereydim serine ser

Tek gemi
Çifte kayık tek gemi
Her gelen bir hu çeker
Bilmem bura tekke mi
Kalk gidelim
Feneri yak gidelim
Güzele doyum olmaz
Yüzüne bak gidelim

Kime gidim
Kimim var kime gidim
Bu derdi Mevlam vermiş
Dermana kime gidim

Yaradan var
Yeri göğü yaradan var
Tabip benden el çekme
Bende her yaradan var

Yolcu yoluna kurban
Çifte yavruna hayran
Yalnız yavruna değil
Ehl-i beytine kurban

Arafat bayramıdır
Hacılar seyranıdır
Ya Rab Ravza'yı göster
Derdimin dermanıdır

Buda beni
Al dehreyi buda beni
Örüklerin yılan olmuş
Korkaram yuda beni

Kurbanam her gelene
Zülfünden tel gelene
Mezarımı yüce yapın
Yavrularım gelip gölgelene

İçerden
Yaram derin içerden
Gözüm kapıda kaldı
Çıkmadı yar içerden

Yarı yolda
Kim gördü yarı yolda
Yar gitti menzil aldı
Ben kaldım yarı yolda

Yara benden
Ok senden yara benden
Yolcu yoluna kurban
Selam et yara benden

Aldadi
Dünya bizi aldadi
Altı zehir zemberek
Üstü verir bal dadi

Dertli koyun
Dertli kurt dertli koyun
Ben bu dertten ölürsem
Adımı dertli koyun

Rehen ektim duvara
Kimsem yoktur suvara
Ben küçük yârim küçük
Ancak Mevlam suvara

Ben de yetim
Sen öksüz ben de yetim
Sen binmişsin yel atına
Yavaş sür, ben de yetim

Güvercin vurdum kalkmaz
Kanı göl olmuş akmaz
Ben bu dertten ölürsem
Kimse yüzüme bakmaz

-SON-