Müslüm Akalın, farklı düşüncedeki insanların da takdir ettiği, sevdiği, saydığı, efendi, aydın, entelektüel bir kişilik. Avukatlığı bir tarafa onu geniş çevrelere esas tanıtan Urfa'nın son dönem tarihine ve kültürüne dair yaptığı çalışmalar. Özellikle de Kurtuluş Savaşına dair olanlar…
Adını ve kitaplarını çok duyardım, ama kendisiyle çok sonraları tanıştık. O da kısaca, hal hatır sorma düzeyinde. Röportaj teklifimi ilettikten sonra da çeşitli sebeplerle araya bir sürü zaman girdi.
Nihayet 8 Mayıs 2024 Çarşamba günü öğlenden sonra Şair Nabi Evi'nde/Yazarlar Birliği Şubesinde buluştuk.
Kendi hazırladıklarımın yanı sıra, Müslüm Beyin yakın dostu Cihat Kürkçüoğlu'nun gönderdiği notlardan çıkardığım soruları da sordum.
Mekanın çalışanı Mücahit Çelik'in çay ikramları eşliğinde güzel bir sohbet oldu.
Bir gün, Urfa Kurtuluş Tarihini de konuşmak üzere anlaştık.
***
M. Sarmış: Sizin son zamanlarda Urfalı bazı ailelere yönelik araştırmalarınız da var. E haliyle kendi ailenizi de araştırmışsınızdır. Bize onlardan biraz bahseder misiniz? Varsa bir aşiretiniz, ondan da… Dedeleriniz başka yerlerden gelmişse; nereden ve ne zaman gelmişler?
M. Akalın: Bildiğim iki üç yüzyıldır Urfa'dayız.
M. Sarmış: Daha öncesine ve Urfa'ya ne zaman geldiklerine dair bir bilgi var mı?
M. Akalın: Yok. Ne bizde ne büyüklerimizde 1980'li yıllara kadar böyle bir sorun yoktu. Herkes kendisiydi. Bir başkasıyla tanınmak isteyip "Ben şöyleyim, böyleyim " diye üzerine etiket yapıştırmak sonraları ortaya çıktı. Eskiden sadece aile vardı. Bir de ailenin lakabı vardı. Lakaplar ise daha çok mesleklerle, ailenin toplumda tanınma şekliyle bağlantılıydı.
Benim baba tarafım Urfa'nın Dabakhane Mahallesinden. Tütün ticaretiyle meşgul oldukları için "Tütüncü" diye biliniyor. Tütün ticareti Osmanlı ile birlikte sona ermiş. Ama biz büyüklerimizden, önceki kuşakların tütün denklerinin bulunduğu evlerde büyüdüklerini dinlemişiz. 1920'li yıllarda benim dedem rahmetli oluyor. Aile, Soyadı Kanunuyla Akalın soyadını alıyor.
M. Sarmış: Urfa'da o zaman tütün yetişiyor mu ki? Ticareti nereden nereye yapıyorlar?
M. Akalın: Bilmiyorum. Ama büyük dedemizin kayıtlarda "Tütüncü Mehmet Ağa" olarak geçtiğini biliyorum.
M. Sarmış: Anne tarafınız…
M. Akalın: Onlar da Çakeri Mahallesindendir ve "Kazzaz" olarak bilinir. Birçok mesleğin içinden çıktığı kazzazlık, Cumhuriyet sonrasında, Ören, Örgen, Örgücü, Örmen şeklinde çok sayıda soyadına yansımıştır. Dedem daha sonra Akçakale taraflarında arazi satın alarak ziraatla da meşgul olmuş. Ama anne ve baba tarafım iki üç yüz yıldır şehir merkezinde Urfalı kimliğiyle yaşıyor. Bir taraf "Tütüncü", öbür taraf da "Kazzaz" olarak biliniyor. Onları tanımlayacağımız başka bir şey yok.
M. Sarmış: Kayda başlamadan önce dayılarınızın Rakka'da kaldığından bahsetmiştiniz.
M. Akalın: Anne tarafımın hepsi kazzaz değil. Büyük dayılarımızdan, Osmanlı coğrafyasında arada sınır bulunmayan Rakka, Halep gibi şehirlerde ticaretle meşgul olanlar da vardı. Orada yaşayan büyük dayılarımızdan biri, büyük halamız ve kızları araya sınır çekilince Rakka'da kalıyorlar. Sonradan bir kısmı Urfa'ya gelin olarak geliyor.
M. Sarmış: Dedeniz ve ninenizden devam edelim. En azından isim olarak analım.
M. Akalın: Babamın adı ise İbrahim. Baba tarafımda, büyük dedem Tütüncü Mehmet Ağa, eşi Kemancızade Mahmut Efendi'nin kızı Mekkiye. Oğlu, benim genç yaşta vefat eden Şaban dedem, babamın babas. Babamın annesi ise, eski nüfus müdürlerinden Ahmet Yılmazer'in kızkardeşi ve çok sayıda talebesi olan mahallenin Rahime Hocası. Annemin adı Ayşe. Anne tarafımdan büyük dedem "Kazzaz Abdullah oğlu Kazaz Altıparmak Şaban Efendi" olarak kayıtlarda görülüyor. Eşi Mustafa kızı Fatma Hanımı 1855'de kaybediyor. Oğlu Kazzaz Osman Efendi, annemin dedesi. İki oğlu genç yaşta ölmüş, bir oğlu Çanakkale'de şehit olmuş. Hayatta kalan tek oğlu ise annemin babası olan İstiklâl Madalyası sahibi Hüseyin Şaban Efendi. Soyadları Altıparmak.
M. Sarmış: Babanıza gelelim.
M. Akalın: Babam 1912 doğumlu. Yıllar önce Urfa'nın ünlü terzilerinden Eyyüp Sabri Ulakoğlu ile karşılaşıp kendimi tanıttığımda bana "Ben senin babanla Mekteb-i İptidaî'de beraber okuduk." demişti. Aile hafızasında orta mektepte okuduğuna ilişkin de bilgi var. İlkokul mezuniyet karnemi kendisine götürdüğümde saçlarımı okşayıp, "İmtihan günleri, biz talebeler karatahtaya 'İmtihanın şiddetinden dalgalandı Akdeniz / Hâk-i pâyi âlinizden onar nümro isteriz." diye yazardık' deyip gülümsediğini hâlâ hatırlarım.
M. Sarmış: O da mı tütün ticareti ile uğraşıyor?
M. Akalın: Yok, genel mahiyette ticaret. Değişik arkadaş gruplarıyla gezdiği sıralarda, dağ yatılarında müziğin ağırlık taşıdığını sağ arkadaşlarından dinlemiştim. İlkokul yıllarımıza rastlayan sıra gecelerinde kasnaklı teyplere kayıt yapılırken küçük yaşlarda belleğimize çakılan şarkıların bir bölümü şunlardı: "Aman Câna Beni Şâd Et", "Mâziyi Nasıl taşlara Çizmişse Denizler", "Ölürsem Yazıktır Sana Kanmadan", "Hazan ile Geçti Gülşen-i Bûstan", "Solsan da Sararsan Yine Gül-Penbe Dehensin", "Sen Bezmimize Geldiğin Akşam Neler olmaz"… Arkadaşlarıyla son derece şık giyindiklerine fotoğrafları tanıklık ediyor. Attar pazarındaki dükkânın serüveni başarısızlıkla sonuçlanınca bir kamu kurumuna giriyor, oradan emekli oluyor.
Anneme gelince, tahsili yok. Eski yazı okuma-yazmayı biliyor. Sonradan bizler öğrenciyken yeni yazıyla okumayı da öğrendi. Yazmayı bilmiyordu, ama okumayı öğrenmişti.
M. Sarmış: Artık size gelebiliriz. Ne zaman, hangi mahallede doğdunuz?
M. Akalın: Bizim aile kütüğümüz Dabakhane Mahallesindedir. Resmi doğum tarihim, 1.1.1955…
M. Sarmış: Resmi dediğinize göre bir de öbür türlüsü var.
M. Akalın: Evet. Gerçek doğum tarihim 11 Nisan 1953. Benim babamın kırmızı kaplı küçük boy bir ajandası vardı. O deftere kendi el yazısıyla hepimizin ismini ve doğum tarihini yazmış. Alaturka olarak saatini bile yazmış. Ben gerçek doğum tarihimi o defterden öğrendim.
M. Sarmış: Duruyor mu o defter?
M. Akalın: Maalesef kaybettik, daha doğrusu kaybettiler.
M. Sarmış: Kaç kardeşsiniz?
M. Akalın: Üçü kız, ikisi erkek, toplam beş kardeşiz. Ben en küçükleriyim. Ablalarım ve abim ilkokul tahsillerini bitirmişler. Büyük ablam Kız Enstitüsü'nün akşam kısmından mezun.
M. Sarmış: Kız Enstitüsü, eski Valilik Konutunun karşısındaki bina. Şimdi RAM (Rehberlik Araştırma Merkezi) ve Yeşilay tarafından kullanılıyor.
M. Akalın: Evet, meşhur binadır. Kız Enstitüsünü bitiren ortanca ablamla onun küçüğü, daha sonra Kız Öğretmen Okulunu bitirdiler. Abim Bekir Akalın da lise mezunudur. Uzun yıllar Vakıflar Bankasında görev yaptı, oradan emekli oldu.
M. Sarmış: İlkokula başlayıncaya kadar hem kendi çocukluğunuza hem o dönem Urfa'sına dair neler söylemek istersiniz?
M. Akalın: Çocukluğumuz Urfa'nın o dönem çocuklarınınki gibi geçti. Evimizin yanında "tetirbe" dediğimiz çıkmaz sokaklar vardı. Oralarda koşturur oynardık. Ama babamız gelmeden evde olurduk. Hatta babamız gelmeden muhtemelen uyumuş olurduk.
M. Sarmış: O zamanki babalar hep öyle. Eve geldikten sonra sokakta oynayamazsın.
M. Akalın: Sadece babamız değil, başka büyüklerimiz de da bizi sokakta görünce kızıp, kulağımızı çekebilirlerdi. Sokağımızdaki bütün komşu büyüklerimizin çocukların kulağını çekme ve tokat atma hakları vardı. "Bu saatte dışarıda ne arıyorsun?" diye kulağını çekip "Hadi bakalım eve!" diye gönderirlerdi.
M. Sarmış: Onlar da çocukları sahipleniyordu. Şimdi bırak komşuları, hatta amcaları, dayıları, babalar bile çocuklarına doğru dürüst müdahale edemiyor.
M. Akalın: Maalesef.
M. Sarmış: Çocukluk arkadaşlarınızdan kimler var?
M. Akalın: Pek sokağa bırakmazlardı bizi, evin avlusunda misafir gelenlerin ya da akrabaların çocuklarıyla oynardık. Okul arkadaşlarımızı daha çok hatırlıyorum.