M. Sarmış: Başka bir konuya geçelim. Siyasetle aranız nasıldı? Sizin içinde bulunduğunuz çevrenin partileri kuruluyor. Milli Nizam, Milli Selamet Partileri…
F. Gayberi: Uzaktan muhabbetim vardı. Fakat içine hiç girmedim. Daha önce Demokrat Parti vardı. 1950'ler. Babam da Demokrat Partili idi. Babamın arkadaşları da hep Demokrat Partili idi. Mesela Ömer Hafız (Göç), Otelci Ahmet Hacıgaffaroğlu, Arabizade Behçet Efendi, Salih Özcan. Babamın dükkânına gelirlerdi. Siyasi mevzuları konuşurlardı, ama ben çok küçüğüm daha o sırada. Vukuf değilim. Fakat benim muhabbetim de oradan başlıyor galiba. Ama o kadar. Bizzat girmedim.
M. Sarmış: Babanız kaç yaşında vefat etmişti?
F. Gayberi: 35 yaşında.
M. Sarmış: O genç yaşta öyle bir çevresi var.
F. Gayberi: Genç ama seviyor o işleri. Ben de o çevreyi babamın arkadaşları olduğu için tanıdım.
M. Sarmış: Halil Çelik'le de tanıştığınızı biliyorum.
F. Gayberi: O Refah Partili idi. Benim de muhabbetim vardı. Babaları baba dostumuz. Mahmut Apaydın'ın yanına gidiyorum. Demiştim, benim asker arkadaşım. O da siyasetle ilgileniyor. Onun vesilesiyle tanıştık.
M. Sarmış: Hâlâ görüşüyor musunuz?
F. Gayberi: Ara sıra telefonla görüşüyoruz. En son kendisi aradı beni. "Benimle ilgili hatıralarını yaz gönder." dedi.
M. Sarmış: Ha, biliyorum, hatıralarını topluyormuş, kitap yapacakmış. Onun için olmalı. Gönderdiniz mi? (Röportajdan sonraki günlerde kitap çıktı; oğlu Lamih Çelik bana da gönderdi. "Siyaset ve Kitaplar Arasında". Hece yayınları)
F. Gayberi: Gönderemedim.
M. Sarmış: Onların bir Harran Grubu var. Çok sayıda şair yazar var o grupta. Harran Kitapevi var. Harran Yayınları var. 1970'lerden itibaren Harran Dergisini çıkarmaya başlıyorlar. Onlarla diyaloğunuz oldu mu?
F. Gayberi: Dergiyi okurduk. Bazılarıyla da tanışırdık. O ekipten Mehmet Oymak'la uzaktan bir akrabalık ilişkimiz de vardır. Dedemizin ikinci hanımı ile Mehmet Oymak'ın dedesi Seydi Emmi teyze çocukları olur. Onlar de Beziki'dir. Mehmet Oymak'ın Bıçakçı Mahallesindeki evinde de kiracı kaldık.
M. Sarmış: Dokuz Hayatlı Ev…
F. Gayberi: Evet. Çocukken. Babam da sağdı daha. Mehmet Oymak benden ufaktır. Onun amcaları benim arkadaşım. Veysi Oymak'la Celal Oymak…
M. Sarmış: Sık sık gittiğiniz Mahmut Apaydın'ın dükkânının hemen ötesinde, Yusuf Paşa Camii'nin kuzeyinde Harran Dergisi'nin bürosu var. Orada sık sık toplanıyorlar. Siz de gider miydiniz oraya?
F. Gayberi: Çok gitmezdim, sanatımın icabı, çok müsait değildim.
M. Sarmış: İlk gençlik yıllarınızdan itibaren Büyük Doğu Dergisini okumaya başlamışsınız. Dergiyi çıkaran Necip Fazıl birkaç defa Urfa'ya da gelmiş. Konferanslar vermiş. Gidip dinlediniz mi hiç?
F. Gayberi: Tabii. Bir defasında Atlas Sinemasında bir konferansı vardı; gidip dinledik. Mahşeri kalabalık. Birisi "Niçin camide konferans vermiyorsun?" diye bağırdı. Necip Fazıl da "Camide verseydim, herkes gelmezdi." diye cevap verdi. Yani bazıları camiye gelmez, onlar da dinlesin diye burada veriyorum demek istedi. Bir kere de Asfalt Yolda'ki Vatan Okulunun salonunda konferans verdi. "Sahte Kahramanlar" konulu bir konferanstı.
M. Sarmış: Kendisiyle tanıştınız mı?
F. Gayberi: Yok, hayır.
M. Sarmış: Abdülkadir Karahan'la bir tanışıklığınız var mı?
F. Gayberi: Hayır. Tanışmadık. Ama eserlerini seviyorum. Muhammed İkbal, Muhammed Ali Cinnah ve klasik edebiyatla ilgili eserlerini... Talebelerinden Mehmet Emin Ertan benim arkadaşım. Urfalı. Bir ara İmam Hatip Lisesinde müdür muavini idi. Şimdi galiba Sakarya Üniversitesinden hoca. Bir ara dedim ki Hocanın Muhammed İkbal ile ilgili bir kitabı çıkmış. ("Dr. Muhammed İkbal ve Eserlerinden Seçmeler") Çarşıda satılmıyor. Muhammed Ali Cinnah ile ilgili kitabı elime geçti. Keşke o da olsa." Dedi "İstanbul'a gidiyorum. Kendisini ziyaret edip söylerim." Öyle de yapmış, evinde ziyaret etmiş. "Urfa'da benim çok sevdiğim bir arkadaşım var; size selam ediyor; filanca kitabınıza ulaşamamış, rica ediyor." Hoca da evde kalan iki nüshadan birini adıma imzalayarak göndermiş.
Suphi Aslan: Fehmi abi, Recep Kaymak da asker arkadaşınız. Ondan da söz edin.
M. Sarmış: Şu bir zamanların meşhur türkücüsü mü?
F. Gayberi: He ya!
M. Sarmış: Bu arada sizin müzikle aranız nasıl?
F. Gayberi: Klasik Türk müziğini severim.
M. Sarmış: Recep Kaymak halk müziği söylüyor.
F. Gayberi: Dur anlatayım. Ahmet Apaydın, kardeşi Mahmut'u ziyarete gelmiş. Konuşuyorlar. Daha önce mektup da yazmış. "Nişanlandım. Kiminle dersen, Urfalıların … Gayberiler'den." Babamın emmisi kızı. O da birkaç sene önce öldü, Allah rahmet etsin. Neyse biraz sonra onlar gitti, orada başka bir tanıdığıma rastladım. Küçüklük arkadaşım, Urfalı, Diyarbakır DSİ'de memur. Yanına gittim. Meğer Recep Kaymak'ın da arkadaşıymış, Diyarbakır'dan tanışıyorlar, onu görmeye gelmiş.
Recep Kaymak da malum, Diyarbakırlı. Biraz sonra Recep de geldi, o vesileyle ben de kendisiyle tanıştım. Arkadaş olduk. O başka bir bölükte. Sonra o da şoför olarak Muhabere Okulunun ulaştırma bölüğüne düşmesin mi? Böylece muhabbeti ilerlettik. Nerede bir konseri olsa beni de alıp götürürdü. Bir gün elektrikhanede oturuyoruz. Türkü söylüyor. Ben de gencim tabii, sesim de hoş. Bir şarkı söyledim. Hacı Arif Beyin meşhur bir şarkısı: "Nihansın dideden ey mest-i nazım./Bana sensiz cihanda can ne lazım." Ondan sonra her geldiğinde bana da bu şarkıyı söylettirirdi. Bir gün dedi ki "Adnan Menderes'in terzisinin kızı evleniyor. Beni de program yapmam için çağırdılar. Sen de gel." Beni de alıp götürdü. Sivilleri giyip gittik.
M. Sarmış: Askerlikten sonra da diyaloğunuz oldu mu?
F. Gayberi: Tabii ya! Diyarbakır'da Celal Güzelses için program vardı. O da gelmişti. Beni aldı, beraber gittik. Programdan sonra baba evine gittik, orada kaldık. Kurşunlu Cami'nin yanında evleri. Daha sonra da zaman zaman görüştük. Urfa'ya çok geldi. Her gelişinde misafirimiz oldu. Biz de en son 2022 yılında Bodrum'da yazlığına ziyarete gitmiştik. Her Cuma günü telefonlaşırız. Dur açıp konuşalım bir.
(Açtı, hal hatır sordu. Selamlarımızı iletti. O da bize selam söyledi. Fehmi abi benden sonra kendisine numaramı vermiş; aynı günün akşamı beni aradı. Kısa bir sohbetimiz oldu.)