Kobani'deki çatışmalar ve bu çatışmalar ön sürülerek ülke içersinde çıkartılan olaylar devam ediyor. Suriye'de 4 yılına giren iç savaş milyonlarca mağdur üretirken aynı zamanda ne için olduğunu bile bilmeden birbirini boğazlayan yüzlerce örgüt ve binlerce militan üretti. Baktığımız zaman artık en baba analistler bile artık kimin zalim kimin mazlum olduğunu ayrıt etmekte aciz kalıyor.
Kimin haklı kimin haksız olduğuna girmeyeceğim. Bu savaş Sünni, Alevi, Arap, Kürt, Türkmen, Ermeni, Ezidi vs. demeden milyonlarca mazlum üretti ve üretmeye devam ediyor. İki milyona yakın mülteciyi barındıran Türkiye mümkün mertebe bu insanların iyi şartlarda barınması için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Yaklaşık 3 yıldır mültecileri Akçakale, Harran, Ceylanpınar ve en son olarak Suruç'ta takip eden birisi olarak buna tanıklık ettiğimi söyleyebilirim.
En son olarak Suruç'ta gelen Suriyeli Kürtlere Şanlıurfalıların Türk, Kürt, Arap demeden kardeşlik eli uzattığına, devletin Kızılay, AFAD gibi kurumları aracılığı ile imkanlarını seferber ettiğine STK'ların gayretlerine tanıklık ettik.
Kısacası Suriyeli muhacirlerle ilgili ufak tefek şeylerin dışında yapılan yardımlarla ilgili bir sıkıntıya veya ayrımcılığa tanıklık etmedik.
Şimdi; Türkiye'nin dört bir tarafında çıkan olaylara bakıyorum. En son bilanço 23 ölü, onlarca yaralı milyonlarca TL'lik zarar. Kobani'deki çatışmalar öne sürülerek çıkartılan olayların kime faydası var? Kardeşlik ve demokrasi ikliminin dinamitlenmesi kimin işine yarayacak? Yetmedi mi 30 yıl boyunca bu memleketini analarının ağladığı?
Barışa şans vermek lazım. Barış Süreci ile birlikte 2-3 yıldır kuş seslerinin hakim olduğu dağlarda tekrar bomba sesleri yankılanmasın. Suriye'de ölen mazlumlar Arap'ı, Kürdü, Türkmeni, Sünni'si , Alevi'si ile hepimizin akrabası. En azından mazlumlar.
Hükümeti ve uygulamalarını beğenmeyebiliriz ama buna karşı çıkmak veya protesto etmek demokrasi sınırları içersinde olmalı. Hele hele hiç kimse Barış Süreci'nin devamını herhangi olaya, sürece, coğrafya bağlamasın.
Yoksa, inanın Suriye'den gelen bütün mültecilerin din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmadan " Ah! Vatan" dediklerine şahit oldum. Bizde bir birimize düşüp sonra " Ah! Vatan" demeyelim.