Hani bazı camiler, mescitler vardır gidersiniz yalnızca namaz kılmaya ve eda edersiniz namazınızı, üzerinizden farziyeti kalkmış olur. Bazı camilerde vardır gittiğinizde içiniz maneviyatla, geçmişle ve tarihle dolar, ciğerlerinize o tertemiz havasını çektiğinizde bambaşka olursunuz. Gökyüzüne doğru elinizi açtığınızda, semaya değecek gibi yükselirsiniz ta arşa kadar… Bazen olur ya kendinizi manevi olarak bazı yerlerde Allah'a daha yakın hissedersiniz. Bu o mekanın tarihsel mizanpajda üstlendiği misyonla ilgilidir. Ve sizin oraya yüklediğiniz değer, içselleştirdiğiniz inançtır her şeyden önce…

Hayal meyal hatırladığım kadarıyla şu anki Ali Baba Camii arkasında, minarenin hemen yanı başında yazın soğuk, kışın ılık suyun aktığı bir Piyar vardı. Altı yedi basamak aşağı indiğinizde şırıl şırıl akan tertemiz, doyumsuz suyu olan ve ta uzaklardan gelen ve bir kafes içinden avuçlarınıza dökülen bir ırmak vardı. İşte burası şu anda toprakla kapatılmış üzerine de parke taş döşenmiş, işte orası eskimez Karaköprü'nün su ihtiyacını karşılayan Piyar'idi. Evet o Piyar'dan akan billur gibi su minarenin dibinden geçtikten sonra Ali Baba Camiinin içine uğrayarak serinlik ve güzelliğini paylaştıktan sonra, biraz sonraki havuzda toplanır ve oradan da Karaköprü'nün yemyeşil bahçelerine hayat verirdi.

Eskiden Ali Baba Camiiye gelenler o zaman abdestlerini bu temiz sudan alırlardı. Şimdi ise musluklardan akan suyla… Tabii zaman geçti hayat her şeyi ve herkesi bir yerlere savurdu durdu. Defalarca kurudu bizim Piyar ve direndi hayata; ama hayat herkesi savurduğu gibi Piyar'ımıza da kuruttu. Ve halende dünya savrulmaya devam ediyor.

Eskiden Ramazan ayı öncesi caminin temizlenmesi için köylüden yardım istenirdi. Herkes kendi gücüne göre gider hizmetini yapardı Ali Baba Camiine. Ramazan ayı öncesi ibadete hazırlanırdı imece usulüyle. Avlusundan su akan bir cami ve dış kapıdan içeri girdikten hemen sonra sağınızda ufak bir hücre ve lavabolar, sol tarafta ise kocaman bir çınar ağacı tarihe tanıklık eden ve ibadethanenin giriş kapısı…

Ömer Hoca (Ersöz) bize çok hoş ve hızlı bir şekilde teravih namazı kıldırırdı. Bazen su sesi ve börtü böcek sesleri arasında avluda namaz kılardık. O zamanlar klimalar da yoktu; şimdi gürül gürül serin hava üfleyen makineler var camimizin içinde. O zaman çocukluk aklımızla hocamız çok hızlı kıldırdığı için teravih namazını koşa koşa giderdik Ali Baba Camisine. Keyifle kılardık yatsı ve teravih namazlarını. Namazda güldüğümüz için büyüklerimiz tarafından uyarıldığımız aklıma hep gelir, gider. Ama Ömer Hoca'ya da en çok uyum sağlayan ve yetişenlerde yine biz çocuklar idik. Derken genç sakallı bir hoca geldi ve gitti. Sonrasında da Ali Baba Camiinde, Ali Hoca (Yılmaz) devri başladı ve halende devam ediyor.

Uzun zaman oldu. Sanırım 20 yıl gibi bir süre… Biz namazlarımızı Ali Hoca'nın arkasında kılardık ve kılarız. Ali Hoca buralı olduğu için atandığında herkes çok sevinmişti. Güzel sesiyle, ilmiyle, irfanıyla ve sıcakkanlı yönüyle herkesin beğenisini kazanan Ali Hoca, camiye büyük katkılar sağladı ve öğrenciler, hafızlar yetiştirdi. Kendi yetiştirdiği öğrenciler şimdi başka camilerde imam ve müezzinlik ederek hizmet ediyorlar.

Ramazanda sabah ve ikindi namazından sonra okunan Kuran tilavetleri ve yatsıda kılınan teravihler çok hoş zaman geçmesine vesile olur burada. Karaköprülü bir büyüğümüzün oğlu, ( Rahmetli Halil-Halluç Hoca) Ahmet Kolsuzoğlu'nun yaptığı haber beni eski ramazanlara alıp götürdü. Haberin özetinde teravih namazının hızlı kılınmasıydı. Ama Cami çok güzel tanıtılmıştı. Son zamanlarda patlamalarla, intiharlarla, hırsızlıklarla ve emlak piyasasıyla gündeme gelen Karaköpürü bu defa Ali Hoca'nın güzel sesiyle okunan Fatihalar ve süreler, rükünleri yerine gelen namazla güzel bir nostalji yaşattı bizlere.

Haberi izlerken inanın çok keyif aldım. Namaz ancak bu kadar dolu dolu yaşanabilirdi. Biz geçmişten bu güne hep böyle ibadet ettik bu camide ve öyle bir oldu ki bizlerde, insanlarda alışkanlık yaptı. Şimdi birçok Karaköprülü Bayram namazlarını bu camide kılmak için çok uzaklardan kalkıp gelirler ve namaz sonrası herkes birbiriyle bayramlaşır gönlü ferahlar. İbadet etmenin sevincini yaşar doya doya. Ve birçok cami yapılmıştır bu toprakların üzerinde hayırseverler tarafından ama hiçbiri burada namaz kılmanın tadını vermez eski Karaköprülüler için…

Rivayet edilir ki Ali Dede bu camiyi kendi eliyle kara taştan, topraktan ve kerpiçten yapmıştır. O zamanki şartlara göre köyün önünde, meydanlıkta, suyun hemen başında (Piyar) yapılan bu cami zamanla değişime uğraya uğraya bu güne kadar gelmiş. En nihayetinde 1967 de o zamanki köyün büyükleri bu toprak camiyi büyütmek ve yeniden yapmak istemişler. İşte şu an içinde keyifle namaz kılınan ve ibadet edilen bu camiinin temelleri yeniden atılmış ve yeniden yapılmıştır. Ben minaresinin yapıldığını hatırlıyorum. (1985) Hatta o zaman toprak camiinin yıkılmamasını isteyenler çokmuş Ali Dede'nin hatırasına binaen. Şimdi Camiinin girişinde Ali Baba Camii 1967 yazar; aslında o Şazeli Ali Dede'nin ta 350 yıl önce temellerini kendi eliyle attığı ibadet yeridir vesselam.

İşte böyledir bizim topraklarda, burada, Karaköprü'de ramazan ayını yaşamak.