İnsanların büyük bir kısmı, dünyanın değişik coğrafyalarında büyük acı ve dramlar yaşamaktadır. Çok az insan bu acı dramları yaşamamaktadır.

Çıkar ve menfaatlerini her şeyin üstünde gören ve tutan devletler, acımasızca çıkarlarını, bütün değerlerin üstünde tutmaktadır. Ve planlarını uygun gördükleri coğrafyalarda hayata geçiriyorlar. Evet, 'Kan emiciler', planlarını hayata geçiriyorlar ve yüz binlerce insanın kanına girerek, insanlara zulmederek onları öldürüyorlar.

Yine her zaman olduğu gibi zulmün baş aktörleri ABD ve Batı devletleridir. Ortadoğu ülkelerini ateş topuna çevirdiler. Diktatörlere baskı yaparak insanlara zulmettirmekle hayatı onlara çekilmez kılıp karartıyorlar.

Burada en büyük bedeli ödeyen halk oluyor, halk büyük acı ve dramlar yaşamaktadır.

Bu acılardan uzak kalmak ve hayatta kalmak için, Suriyeli ve Iraklılar evlerini, akrabalarını, geleceklerini, yaşadıkları coğrafyalarında bırakarak Türkiye'ye hicret etmek zorunda kalıyorlar.

Amaçları yaşamak ve hayatta kalmak, güvenli bir ortamda hayata tutunmaktır.

Suriye'de savaşın ağır şartları, doğal yaşam şartlarını tamamen yok ediyor. Suriyeliler göç etmek zorunda kalıyorlar.

Onlara, dünyada kucak açan ülke Türkiye oldu.

Suriyelilerin ve Iraklıların Türkiye'ye gelmeleriyle birlikte bazı sorunlar oluştu. Bu sorunlardan biri şu: Bazı yerli halkın zihinlerinde soru işaretleri oluştu: 'Neden Suriyeliler ve Iraklılar Türkiye'ye geliyor?' türünden soru işaretleri. Hatta 'Onların burada olmamaları gerekiyor.' gibi sözler dahi duyabiliyoruz.

Anlayan, vicdan sahibi olan insan ve Müslüman için cevap çok basittir. Cevabı bulmak için size gereken, sadece bir an kendinizi onların yerine koyup, empati yapmanızdır.

Bu yapılırsa, gerçekten onlara şefkatle yaklaşılıp ön yargıların kırılacağına inanıyorum.

Başkaları adına maşa olan ya da şer odakların adına iş tutanlar hariç tabi...

Acılar paylaşılarak hafifler dedik.

Biz de paylaşalım dedik, bayramın ikinci günü, ikindi namaz sonrası bir Suriyeli Muhacirin taziyesine katılıp, acısını paylaşmak üzere 6 arkadaşla birlikte evine doğru hareket gittik.

Taziye evine gittik. Taziye evi derken ikamet ettiği evi kastediyorum. O daracık evinde misafirleri kabul ediyor.

Yakınları vefat eden arkadaşla konuştuk: Babası, annesi, kardeşi, kardeşinin hanımı ve 2 yeğeni... Yani ailesinden 6 kişi feci bir şekilde can vermişler.

Kedisinden dinliyoruz bu acı durumu: 'Suriye/Rakka semalarında ABD öncülüğündeki koalisyon savaş uçakları, seyir/hareket halinde olan her şeyi hedef alıp ateş ediyormuş.

Ansızın, yolda seyir halinde olan ailemizin arabasına, savaş uçağı bomba yağdırmaya başlamış. Bu bombardımandan ailemizden sağ çıkan olmadı.

Onlar şehit oldular, Rablerine kavuştular. Ben yalnız şunu derim: En güzel vekil Allah'tır, ondan geldik, ona döneriz, dememizi istiyor Rabbimiz.

Başlarına gelen bu musibetin, kendilerine şefaatçi olmasını ümit ederim. Günlük Suriyeli kardeşlerimizin başına gelen, bizim de başımıza geldi.'

Taziye için gelen başka bir arkadaşı söz aldı: 'Bak kardeşim, Allah hepimize sabır versin. IŞİD, 4 kardeşimi boğazlayarak öldürdü. Sineye çekmekten başka yapacak bir şeyimiz yok. Allah'tan başka kimsemiz yok, ancak ona yönelir, ancak ondan yardım dileriz. Allah sabır versin.'

Bir diğer arkadaşı: 'benim eniştemi PYD kaçırdı ve 2 yıldır ondan haber almıyoruz. Ölü mü, diri mi, bu konuyla ilgili hiç bir bilgiye sahip değiliz.

Onun çocukları her gün onu soruyor. Ne cevap vereceğimi bilemiyorum. Her gün ölü hüznü ve atmosferi evde hakim. Katlanmaktan başka elimizden bir şey gelmiyor.' dedi.

Suriyeli Muhacirin, Suriye'de yaşayan akrabaları her zaman ölümle burun buruna, her an o üzücü haberi alabilme korkusuyla yaşıyorlar. O acı haber geldiğinde de, ölülerini ne defnedebiliyorlar, ne de taziyesini yapabiliyorlar.

Suriyeli misafirlerimize, Ensar olarak biraz merhamet ve şefkatle yaklaşmalıyız. Bu resmin sadece görünen bir kısmı. Müsamaha göstermeliyiz. Kardeşlik bilinciyle donanmalıyız.