Güya sonbahar. Nerede? Yılın en sıcak günlerini yaşıyoruz. Yaz direniyor. Ter, ter, ter...

Evde oturmaktan canım oldukça sıkkın.
Haberleri izleyerek de kendi kendime işkence ediyorum.
Hanımın arkadaşları misafirliğe gelince yol göründü.
Hazırlık yaparken kafamda da bir güzergah belirledim.
Otobüs kalabalık. Fakat yaşlılığın avantajı oluyor bazen. Gencin biri yer verdi. Yol boyunca telefona dalıp bir şeyler okumaya çalıştım.
Kamberiye'nin en ucunda indim.
Sağda Ramazan Şani Efendi'nin türbesi. Bir Fatiha okuyup caddeden karşıya geçtim.
Karşı taraf aşağıdan yukarıya, önden arkaya boydan boya tarih. Eski Urfa...
Nasıl özlemişim!
O yürüyüşlerim bende bir sevdaya dönüştü.
Beykapısı...
Sağda son yıllarda restore edilen şehir surlarının bir parçası kuzeye doğru uzanıyor.
Alışkanlık haline gelmiş artık, telefonumu çıkarıp fotoğraf çekmeye başladım.
Görkemli Mahmutoğlu Kulesinin gölgesinden geçtim.

Kara Musa Camii'nin güney kapısından girip batısından çıktım. Her tarafından Urfa taşının güzelliği arzıendam ediyor. Asırlık zeytin ağaçları da cabası. Tertemiz.
Sağda Kule'nin içinde Şanlıurfa Kent Müzesi.

Araştırmacı rehber Hamdullah (Közcü) Beye bir merhaba demek istedim, ama izinliymiş.

Kuzeye doğru Sanat Sokağı uzanıyor. Son yıllarda çevresindeki evler restore edildi. Çok güzel oldu.

Hedefim o evlerden birinde faaliyet gösteren Kent Konseyi bürosu.

Eyvandaki küçük idare odasında sekreter Murat Karaer karşıladı. Arka arkaya buz gibi bir kaç bardak suyu zevkle devirdim. Peşinden bir fincan acı kahve...

Derken Konsey Başkanı Adil Saraç ve Osman Gerem geldiler.

Adil Hocam Eski Urfa ve edebiyat üzerine bir derya. Çay eşliğinde dolu dolu sohbet. Her ikisi ile yakında yapacağımız röportajları da konuştuk.

Sonra ver elini Urfa'nın güzelim sokakları...

Artık her fırsatta ana caddelerin gürültüsü ve kalabalığından kaçıp Eski Urfa'nın sakin ve sessiz sokaklarını tercih ediyorum.

Buralar Urfa'nın tarihinden adeta damıtılmış, şimdiki tabirle ziplenmiş/sıkıştırılmış yerleri. Adım başı özel ve güzel mekanlar... Daha önce uzun uzun anlattığım bu yerlerin şimdi sadece önünden geçip ismini vereceğim. O da hepsinin değil, bir kısmının.

Güllüoğlu Sokağı...

Geçen gece bir arkadaş grubu ile Eski Urfa üzerine sohbet ederken bahsi geçmişti. Eskiden buralarda da Yahudiler otururmuş. Evlerindeki Yahudi sembolleri de bunu ispatlıyormuş. O dikkatle bakınca bazı evlerin üzerindeki "hayat ağacı", "Davut Yıldızı" gibi taşa işlenmiş sembolleri ben de gördüm.

Ateş Beg Kabaltısı, Tarakçılar Sokağı... Akyüzler Evi hâlâ metruk ve hüzünlü. Göz göre göre yok oluyor, yazık oluyor.

İkindi vaktinin Tuzeken Camii'ne denk gelmesi çok iyi oldu. Geçen sefer tanıştığımız İmam Hasan Basri Gökbaş yerindeydi. Birkaç kişilik cemaatin yarısı çocuktu. Namazdan sonra hoca onlara şeker dağıtınca ben de istedim.

Konyalı olan hocamız uzun yıllardan beri Urfa'da yaşıyor. Sesi ve sözü de siması gibi güzel. Caminin içinde kısa bir muhabbet ettik. Eski Urfa, hayat, ölüm ve Suriyeliler üzerine.

Mihrabın üzerinde Hattat Behçet Arabi imzalı levhada "Allah" ve "Muhammed" yazısı. Orijinal, çok güzel.
Avlunun kuzey köşesinde küçük bir çiçeklik. Mevsimin son gülleri. Yine çok güzel.

Camiden çıktım. Batıda "Kuttik Minare" (Hacı Yadigar Camii).

Ben yolu uzatıp güneye yöneldim. Ellisekiz Meydanı. Urfa'nın en güzel semtlerinden biri. Kuzeydoğusunda Reji Kilisesi/Gazezoğlu Kültür Merkezi. Eskiden burada bir şapel ve havra da varmış.

Yolun sonuna doğru Urfa'nın en eski okullarından Turan İlkokulu. Solda Akyüzler Evi'nin cumbaları, pencereleri... Harap ama çok güzel. Yaşlı ama hâlâ çok yakışıklı/güzel insanlar gibi. İnsanların gençleşmesi mümkün değil ama binalar restore edilebiliyor. Bu ev de bunu bekliyor. Çok geç olmadan.
Hemen karşısında bu şansı yakalayan "Erişmiş Evi". İlim Yayma Cemiyeti'ne tahsisli. O sırada içeriden çıkan arkadaşlar çay içmeye davet etti ama vaktim yok.
Meydana döndüm. Doğusunda Şeyh Saffet Tekkesi, yine onun adını taşıyan çeşme ve babası Kemaleddin Erbili'nin türbesi.
Batıda yolun ağzında, bir adı da Ağ Camii olan Nimetullah Camii.
Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler, burada asırlarca bir arada yaşamışlar. Bugün mümkün mü? Tarih her zaman ileri doğru gitmiyor, bazen burada olduğu gibi geriye de gidiyor.

Güneybatıda Urfa'nın en eski okullarından "11 Nisan Kurtuluş İlkokulu". Ben güneydoğudaki yoldan devam ettim.

"Rahibeler Evi". Mısır Sokağı'nın köşesinde Sezerler Evi. Ev de çok güzel, fakat renkleri ve desenleri ile "Haclı" kapısı daha bir güzel. Mevcutların en güzeli.

Sokakta güzellikler bitmiyor ki!

Sağa dön, Kazancı Bedih Sokağı üzerinde "11 Nisan Kabaltısı". Altından zevkle geçtim.

Vakit daralınca hızlandım.

Sağda Mahkeme sokağı üzerinde Urfa'nın en küçük kabaltılarından "Nakışlı Kabaltı".

Güneybatıya doğru yürüdüm. Kalaycı, berber, bakkal dükkanları. Sağda Şafak Banyo, solda Fesadı Hanı ve karşıda Mevlevihane Camii, ötesinde eski Kasap Pazarı.

Solda yol üzerindeki manavların önü çok kalabalık.

Kimsenin tarihle, camiyle ilgilendiği yok. Herkes karnını doyurmanın derdinde.

Koyuncu Pazarını geçtim. Solda Arap Meydanı, üzerinde Çarhoğlu Camii. Yürüdüm.

Karşıdan Kürkçü Pazarı'na girdim. Soldaki Kumlu Hayat Hanı'nın eskiden kalan tek parçası kapısı ve tonozlu girişi. Yazık, yazık!

Köşede Dabakhane Kahvesi, doğusunda yazılarını Mehmet Oymak Hocanın yazdığı çeşme, altında kapısı güneye açılan Şeyh Muhammed Horasanî'nin türbesi.

Kunduracılar Çarşısı ve nihayet Attar Pazarı.
Aşağı Çarşı'ya gideceğimi söyleyince hanım her zamanki gibi sipariş vermişti. Kahve, limon tuzu, kakao. Ayrıca fıstık sakızı ve nişasta aldım. "Palıza" yapacağız.
Urfa'nın en meşhur attarı "Attar İsa"nın, önü her zaman çok kalabalık olan dükkanı.
Küçük oğlu Hüseyin (Demirkol) ile kısa bir muhabbet. Aylar önce yaptığım babası ile ilgili röportaj teklifimi unutmamış. "Yakında arayacağım." dedi.
Akşam yaklaştı. Dönüş vakti.
O çok sevdiğim çeşit çeşit kokuların arasından kalabalığa sürtünerek çıktım.
Solda Gümrük Hanı, kuzeyinde İsotçu Pazarı.
Otobüs durağı çok kalabalık.
Bu sefer ayakta kaldım.

Bedenen bir hayli yorulmuşum. Fakat zihnim açık, ruhen biriyim. Tatlı bir mutluluk yudum yudum akıyor. Biraz da bitti diye hüzün.

O Eski Urfa yürüyüşleri bende bağımlılık yapmış adeta. Ufak bir doz aldım, stresim geçip gitti.

Daha sık yapmalıyım bunu. Nasılsa günah değil, zararlı değil.

Ne var o beton duvarların arasında?

Evet, böyle dedim ama öyle değil işte!

Akşam oğlum ve gelinim geldi. Fakat biz artık onlarla pek ilgilenmiyoruz. "Mehmet Efe (torunum) geldi." diyoruz. Çok seviniyoruz. Nerdeyse 6 aylık olacak. Maşallah çok tatlı. Öp, okşa, sev, sev bitmiyor.

Güzel bir gündü.

Lütfetti diye çok şükür Allah'a!