Bu düşüncelerle; kendimi motive etmeye çalışırken benim yıldızım dershaneye gidip gidemeyeceği mi sormuştu.... Ne yapabilirdim çaresiz bir kırlangıç gibi kendimi olumsuzlukların kucağına attım.

Üzüldüğümü görünce. 'Allah büyüktür yavrum! Gün doğmadan neler doğar bilinmez. Hemen öyle pes etme bakarız bir çaresine.'dedi. Diğer gün ders çıkışında bir not elime tutuşturdu.

Git dershaneye kaydını yap diye. Benim adıma valilikle görüşmelerde bulunmuş referans olup beni valilik kontenjanıyla dershaneye kaydımı yaptırmıştı. Dünyalar benim olmuştu; ama sorumluluğum daha da çok artmıştı artık. İşi bırakmam gerekiyordu. Öyle yaptım. Her şeyim, idealim, umutlarım bir anda o sınav olmuştu; yani ÖSS. 'Emek vermen gerekiyor yavrum, bir şeyin çilesini çekmeden, ızdırabını yaşamadan varılmıyor bir yere.... Çalış gerisini Allah'a bırak!...' diyordu.

Sınav sabahı heyecanımdan ne yapacağımı bilememenin çaresizliğiyle, annemin kardeşlerimin umutları sanki katre katre avucumdan buharlaşıyordu. O anda telefon çaldı. Tanıdık bir ses 'Seni kapıdan alacağım.' Oydu yıldızım beni sınava götürecekti. Mutluluktan gözlerimin içi gülüyordu arkamda dağ gibi Hocam vardı artık ve ben bu moralle sınava girecektim.

Mahcubiyetim zaten çoktu; şimdi ise bunun altında eziliyor gibiydim. Ama bunu anladı ki herhalde 'Lütfen mahzun durma kazanman gerekiyor şu sınavı...Lütfen kendine gel benim için annen için ve kardeşlerin için başar şunu!' dedi. Sınavda hep gözlerimin önüne o geliyordu ve cevaplar lacivert gökyüzündeki yıldız yağmuru gibi cevap anahtarına doğru şık olup yağıyordu. Bitirdim ve çıktım. Dışarıda evladını bekleyenler gibi iki mavi göz, sevinçle beni karşıladı. Nasıl geçtiğini sordu.

Beni Evine davet etti. Onu fakirhanemize davet edememenin burukluğuyla bir öğretmenin evinin nasıl olacağını heyecanıyla cennet kokan misafir odasına girerken hayatımdaki en güzel dakikaları yaşadığımın farkında bile değildim. Ben öğretmenimin evindeydim ve elleriyle bana ikramlar sunuyordu. O gün anlamıştım kader ağlarını örüyor ve ben bu süreçte yalnızca bir aktördüm....

Kazanmıştım, ilk müjdeyi bilge yıldızıma vermiştim. Sevinçten sesinin titrediğini ve sanki endişelerinin arttığını hissetmiştim. Beni, annem ve kardeşlerim öğretmenliği okumam için gurbete yolcularken elime bir pusula tutuşturmuştu o, gözlerinin içi parlayarak.

Gittiğin yerde sana yardımcı olacaklar diye. 'Allah yardımcın olsun, yolun, bahtın zihnin açık olsun yavrum!' dedi. Gözlerimden iki damla gözyaşı akmıştı ve Hocamın da kirpikleri ıslanmıştı. Yolların uzunluğu ve tekerlerin asfaltı susuz bir insanın içimi gibi kayıyordu boğazımızdan. Gidiyordum kaderimin kucağına.

Bir şehirden gitmenin özlemeye gebe olduğunu, yaşadığım kurak topraklardan uzaklaştıkça anlıyordum. Hüzünlü gurbetimin arifesi başlıyordu yavaş yavaş. Umutlarım şavkıyan ateşin harelerine dönüvermişti elimdeki o notla. Yaralı değildim artık çünkü öğretmenim gibi olacaktım dört yıl sonra İnşa Allah! Arkamda dua eden yürekler bırakarak kendi gurbetimi içimde büyüte büyüte gidiyordum. Memleketim, yurdum, tüm insanların desteğini görüyordum; çünkü okuyordum ve öğretmen olacaktım.

Bana yıldız olan öğretmenim gibi öğrencilerimin gecelerine parlak birer meşale olacaktım. Talihsiz memleketimin kara bahtına yıldız olup yağacaktım. Ailemin geleceği olacaktım. Kardeşlerime örnek olacaktım. Ben öğretmen olacaktım artık. Nerden bilebilirdim ki tahtada söylediğim sözün kaderim olacağını...

Sonbaharın tozlu kafeslerinde ben ilkbaharın papatya çiçekli, muhammediye güllü, erguvani duruşunu resmediyordum. Şikayet ediyorlardı hep arkadaşlarım. Bu memleketin insanları toprağı kadar bereketli değil diye? Bana ise hep rahmet oluyordu onların telaşları, isteksizlikleri, şikayetleri.

Zaman geçiyordu ben ise birikerek yetişiyordum gelecek güzel günler için. Sabrediyordum çoğu zaman olanlarla. O pusula ise bana burs olup yağmıştı

. Öğretmenimden gelen mektuplar moral kaynağım olmuştu. Küçük dünyam ondan gelen haberlerle coşuyor, dalgalanıyor ve teskin oluyordu. Hayatı daha da çok seviyordum onun sıcak samimi gerçekçi cümleleriyle. Bir mısra olup finallerime kaynak oluyordu onun gülen yüzü, sevi abidesi yüreği.

Bana bağlanan burslarla üniversiteyi kimseye muhtaç olmadan bitirdim ve bana güvenenleri hiçbir zaman utandırmadım şükürler olsun...

Aşk diyorlardı, yaşamasını bilmiyorsun diyorlardı, imkanları geriye tepiyorsun diyorlardı. Erteliyordum aşkı, sevdayı, evliliği başka baharlara. Ben sana verdiğim sözü tuttum 'Hocam' yani emek verdim, çilesini çektim ve sana geldim bir yıldız olmak için. Öğrencilerinin yüreğine yıldız yağmuru olup yağmak için sana geldim Hocam!...

Aradan geçen zaman senin ismini yüreğimden kazıyamadı ve ben ne seni çok özlediğimi anlatamam hiçbir şekilde, hep beklenmedik bir şehirde yüzünü görmeyi hayal edip bununla kendimi umutlandırıyordum. Umudum yetirilmiş sevdalar kadar hale hale yüreğimi doldurmuştu.

Ben seni bulmanın arzusuyla yanıp tutuşurken senin isminin öğretmen olmuş öğrencilerinin çocuğuna isim olduğunda anlamıştım hayatımdan bir yıldızın daha kaydığını. Ve her 'Ömer' ismini duyduğumda yüreğimde bir şeylerin depreştiğini, dua olarak dökülürdü her hece bu sesle. Yaşamımdaki ilk yıldız kaydığında ne kadar üzüldüysem ve hüzün deryasında nasıl boğulduysam aynen öyle 'tarifsiz kederler içindeyim' sensiz şu an.

Ama yatağıma uzandığımda eğer pencereden lacivert geceyi görebiliyorsam; senin nurdan şavkıyan yüzün bana ilk günkü kadar, yani babam kadar, yani yıldızım, yani mutluluklarım kadar parlıyor öğretmenim...