Sabah, gri bir gökyüzüne uyanınca tuhaf bir ruha giriyor ruhum. İlkin ince bir rüzgar sokuluyor saçlarıma ve bedenim baştan ayağa rüzgara ram oluyor. Ürperiyorum. Saçlarım üşüyor. Bakışlarımı uzatıyorum pencereden uzaklara. Gri bir gök avuçlarıma dökülüyor. Kapatıyorum gözlerimi gözlerimden; kapkara bir gök kara gözlerimi daha bir karartıyor. Nereye dönsem upuzun bir boşluk dolduruyor içimi. Gözlerimi. Nereye dönsem masum çocuklardan utanıyorum.

Binbir umutla bir yağmur bekliyorum her sabah. Her sabah yağmurun kokusunu duymanın o derin hazzına muhtaç bir halde uyanıyorum ölümden. Yani uykudan. Bir ölümü daha geride bırakmanın o sarsıcı duygusunu yaşarken damarlarımda; yağmuru bekliyorum utanarak benliğimden.

Şehrin karmaşası her sabah insanların uyuşukluğunu alıp götürmüyor oysa. Hala soğuk gözlerden uykular akıyor şehre. Hala geceden kalma bin türlü sitem okunuyor gözlerimden. Ve hala çocuklar suskun bakışlarla sokak başlarında akmaya hazırlanıyorlar hayata. Yani meçhule. Yani kırılgan kelimelerle dopdolu yağmursuz bir güne…

Bir yılgınlık, koyu bir yalnızlık ve metruk bir evin ruhu var ruhumda. Her sabah göğe bakınca bunu derinden anlıyorum. Her yer sonbaharken bu daha iyi anlaşılıyor sanki. Gökten sonbaharın hüznü dökülüyor, buluttan sonbaharın hüznü. Yaprakta sonbaharın hüznü titriyor, dalda sonbaharın hüznü. Sabahın yüzüne yapışan sonbaharın hüznüne değiyor yüzüm, gözüm, kelimelerim. Her taraf harf harf sonbaharın, yağmursuz bir sabahın hüznünü enjekte ediyor sanki ruhuma. Ve yol boyunca arabada yankılanan türküler ruhumu kelepçeliyor sanki hüzne. Bir türkü akıyor yorgun sabaha, bir türkü daha. Her türküde bir aşkı, bir hüznü, bir acıyı, bir ayrılığı yaşıyorum yeniden.

Ne de güzel söylemiş Bedri Rahmi:

Ne zaman bir köy türküsü duysam

Şairliğimden utanırım.

Galiba biz de utanıyoruz gri bir gökyüzünün altında inceden inceye türküler, şiirler süzülünce güne. Sabah, rüzgara karışıyor çünkü. Hüzün, insanla var oluyor. Şiir, türkü, yağmur… Hepsi azar azar insanı hüzünle yoğuruyor.

Neyi istiyorsak ona kavuşuyoruz. Neyi özlüyor, neyi bekliyorsak onu buluyoruz içimizde. Belki bir yağmur çekiyor bizi, belki biz bir yağmuru. Kim bilir… Ama bekliyoruz. Beklemek de güzel çünkü. Yine bir gök, yine bir sabah ve belki yağmur değecek tenimize apansız. Bekliyoruz, elbet gelecek…