Günümüzde virüs yayıcılığı kazanç amaçlı emperyal anlayışın sömürgecilikle ekonomiyi şekillendirme aracı oldu.

 "Hiv", "domuz", "kuş", "kene", "tavuk", "yarasa" derken maymun virüsü, " Maymun çiçeği" adıyla piyasada arz-ı endam etmiş bulunuyor.

Yine virüsün etkisini hafifletecek daha önce hazırlanmış aşılar, tüketime sürülecek.

İnsanlar, eve kapanacak.

Üretim çarkları durunca tüketim fiyatları tavan yapacak.

Sömürülen toprakların insanı aç bırakılacak.

Ekonomiler darbe üstüne darbe yiyecek.

Yok oluşu istenen her ülke iki yılda varlıklarının çoğunu kaybedecek.

Korku imparatorluğunun söz sahipleri, ortalıkta aşının faydalarını konuşacak.

Aşı vurmanın virüsten korunma garantisi olmayacak, belgeler imzalatılacak, sorumluluk alınmaması için.

Artan kalp krizlerini, entübe hâllerini unutmuş değiliz.

Merak edip soruyoruz:

 -Yarın leylekler hedefe alınsa şaşırır mıyız?

Leylekler,  göçmen kuş.

Afrika üzerinden uçtukları için sakıncalı ilan edilebilir mi?

Flamingolar var, kırlangıçlar, ebabiller...

Merak bu ya,  neden Afrika?

Sorular cevapsız kalıyor, cevabı sorusunun içinde.

Kurgu olmamasını istiyoruz, bu son virüsün.

Bir yanda savaşlar.

Öbür yandan iç kargaşalar.

Satılmayan öldürücü silahlar.

Virüsten iyi silah mı, bulunmamış.

Aşılar hazır.

Hatırlarda çiçek virüsü ile harmanlanmış bataniyeler unutulmamış.

Açlıkla, susuzlukla ve en son ölümle imtihan edilen insanlar.

Yüzsüz, arsız, utanmaz, bencil, zalim anlayışın idrâk mayasında sadece ve sadece dar plânda kendi istediği insanların yaşama isteğinin meyvesinin boy vermesi arzulanan.

Her tuzağın üstünde bir tuzak vardır, elbette.

Hangi zulmeden yüzyıllarca yaşamış?

Hangi beddua muhatabını bulmamış?

Sabrın meyvesi ne denli acı da olsa, tarih tanıklığı ortadadır.

En iyi Kızılderili ölmüş olandı, dün.

Bu gün en iyi insan, virüslerle yok edilene dönüştü.

Oynanan oyunlar, yapılan hileler bumerang misali sahibini buldukça, insanlık yer yüzünde huzurla tanışacaktır, yeni bir dirilişle ortaya çıkacaktır.

Şehirde, ılçede, köyde, tarlada, bağda, bahçede, ovada, dağda hiçbir canlı bırakmak istemeyen şeytanî düşünce sahipleri, sahip olmak istedikleri yeni yaşam alanlarına, su ve yeraltı-yerüstü kaynaklarına el koymak isterken, bir yandan savaştırdıkları iki tarafa da hakemlik yapmaktadır.

Mazlûmdan değil, kendileri gibi zalim olandan yana olmakla adaleti ve barışı tesis edeceklerini iddia edenler, nasıl bir sarsılışla yerle yeksân olacaklarını bilmektedir.