İnsanın gittikçe yalnızlaştığı, dört duvar arasında kendisini mahpus ettiği, kendisinden başka kimseyi tanımadığı, yardımlaşmadan uzak tutulduğu için kimseden yardım istemeye yüzünün bulunmadığı, komşuluk haklarının hiçe sayıldığı, merhamete yabancı kılınan, apartmanından cenaze çıktığının farkında olmayan, bayramlarda komşusunu tanımadığı için komşusunun kapısını çalmaya üşenen, manevî değerlerden yoksun bir şehir hayatında yaşamayı reddeden Şehir Araştırmaları Merkezi Projemiz, her şehrin renkleriyle zenginlik kazanacak, farklı düşüncelerle gelişecek, yüz yılımızın hem üniversiteleri hem hayatın kendisi olacak, ahlaki doygunluğa ulaşmanın, aile hayatının medeniyetimizde dirliğinin öneminin yansıtılacağı, şiirin-musıkînin-sanatın icra edildiği, kalp ve gönül birlikteliğinin insan aklına hükmettiği, toplumu toplum kılan her unsurun hürmete layık görüldüğü, küçüğün büyüğe saygısının küçüğe sevgiye dönüştüğü, yokluğun ve yoksunluğun olmadığı, aç insanların elini açıp dilenmelerinin önüne geçildiği, aşsızın ve işsizin yanında duran, infak kurumu misali varlıklı olanların yoksul olanlara el uzattığı merkez anlayışımız, biz doğrulara bağlı oldukça, Hakkın rızasını sahiplendikçe yeri ve zamanı gelince gönlümüze saldığı köklerle filizlenecek, sahiplendiği medeniyet anlayışı tekrar eski ihtişamına kavuşacak, dünyanın beklediği medeniyet hamlesinin ana merkezinde var oluşun insanlığa müjdesini verecek Mekke'dir, Medine'dir, Frerganadır, Buhara'dır, Semerkand'dır, Taşkent'tir, Gırnata'dır, Şam'dır, Tebriz'dir, Bağdad'dır, Kahire'dir, Beyrut'tur, Yemen'dir, İstanbul'dur, Diyarbekir'dir, Erzurum'dur, Bursa'dır, Aşkabad'dır, Haydarabad'dır, Mehabad'dır, Humus'tur. Gerektiğinde Dicle'dir, Fırat'tır, Nil'dir, Seyhan'dır, Maveraü'n-Nehir'dir. Bakarsınız Filistin'dir, Keşmir'dir, gönlümüz. Bazen gönlümüz Endülüs'tür, bazen Taç Mahal'dir, el-Hamra'dır. Bakarsınız dört yanı çevrilmiş Kudüs'tür. Bazen inancımızın dile geldiği, ezan nerede okunmuş ise orasıdır.
Şehirlerimizi kendimiz olmadıkça şehirlerimize sahiplenmeye biz,layık olamayız. Kendimiz olmadıkça, doğruluğa düze çıkamayız. Şehirleri şehir kılan değerlere düşman olanlarla dost olduğumuz müddetçe kendimize olan saygımız azalacak, bir zaman bakacağız ki bizi biz kılan değerler de kalmamış olacak.
Şehir Araştırma Merkezleri, önce kendi dünyamızın şehirlerinin ve insanının aynası olacaktır. Kendi kendisini tanıdıkça ve kendi şehirlerini bildikçe başka şehirleri de tanımaya başlayacaktır, insanımız. Kendi şehrinin dünden bu güne gelen değerlerine saygı duymadıkça da saygı bekleme arzusu, kendisini şehir uzmanı görenlerde, medeniyetten uzak olanlarda sönükleşecektir.
İnsanın insana, insanın taşa, toprağa, ağaca, suya saygısı olduğu müddetçe şehirler yaşar. Yaşamayan şehirlere bakınız ve şehrin insanı ne derecede yalnızlığa ittiğini, buhranlara sürüklediğini, intihara sürüklediğini görünüz.
Şehir, sadece insanın yeşil alanlara hapsedilmesini ön görmektir, günümüzde. Peyzajın çok, dinlenme yerlerinin fazla olduğu, insanın böylelikle halinden memnun biçimde düşünüldüğü şehir tasavvuru...
Biz, medeniyetin çok katlı apartmanlarda olmadığının bilinmesini istiyoruz. AVM ve market ile çok katlı iş merkezlerinin çoğaltılmasıyla, kendi kimliğinden yoksun toplu konut projeleriyle şehirlerin intihara sürüklenmekte olduğunu ifade etmek istiyoruz. Elbette teknolojik kimi yeniliklerin hayatımıza girmesine yabancı değiliz. Tarihî dokuya müdahalelerin, SİT Alanı olan yerlerin kimilerine rant kapısı edilmesinin önünün kapatılmasını istiyoruz.
Şehirlerde Yerel Yönetimlerin, Mülkî İdarelerin kültür-sanat etkinliklerinin göstermelik olmasına tepkiliyiz. Şehri şehir yapan değerlere saygılı olmadıkça, şehirlerin canına okumalar devam edecektir.
Biz, şehri şehir yapan değerlere sahip çıkılmasını bekliyoruz. İlgili Turizm ve Kültür Bakanlığı'nın ve gerekse şehirlerden sorumlu olan diğer bakanlıkların şehir ve medeniyet arasındaki ilişkileri gözden geçirmelerini talep ediyoruz.
Turizm ve Kültür Bakanlığı'nın yer altında kalan eserlere verdiği önem, yer üstündeki eserlerden esirgeniyorsa, yer üstündekiler harap halde kaderine terk ediliyorsa ve bu eserler, daima övünmekte olduğumuz medeniyetimize ait ise, bu durumda ne yapmamız gerekir? Bunu hem anlatmaktan yorulduk, hem ifadeden aciziz...
Özetle gecikmemesini arzuladığımız, medeniyetimizin yitiklere karışmadığı, artık bu yitikleri tekrar bulmayı istediğimiz, bedenimizde taşıdığımız can gibi ruha sahip şehirlerde gönlünüz nasıl rahat ediyorsa, öyle bir yaşamın gecikmemesi duygularıyla şehirlere ve şehirlerin bağlı bulundukları medeniyete saygıya davet ediyoruz, şehir ve medeniyet arasında bir bağ kurmaktan aciz olanları. Tüm çabamız şehirlerin şehir hüviyetine tekrar kavuşması, şehirlerin kimliklerindeki aslî hususlarının canlı tutulmasıdır.
Şehir ve medeniyet sevgisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.