Said-i Nurs'i hazretleri vefatından evvel Isparta da bulunuyordu. Malum olduğu üzere ya hapiste veya gözetim altında bir ömür geçirdi.
Said Nurs'i hazretleri vefatından bir kaç gün evvel bazı talebelerine beni acele atam Hz. İbrahim'in (a.s.) bir menzili olan Urfa'ya götürün diyerek yola çıkar.
Said Nurs'i hazretleri yolda yakalanmamak için Konya üzerinden yola koyulur. Eski ismi gavur dağı olan ve Alman Pınarı tabir edilen yerde mola verirler. Bediüzzaman bu dağın adı nedir diye sorar, gavur dağı olduğunu söylerler. Bediüzzaman bundan sonra bu dağın adı Nurdağı olsun diye tavsiyede bulunur. O gün bu gündür o dağın adı Nur Dağı olur.
Bediüzzaman Urfa'ya geldiğinde İpek palas otelinin 27 nolu odasında kalır.
Bunu duyan Urfalılar akın akın otele koşarlar. Bediüzzamanı görmek ve elini öpmek isterler. Bediüzzaman elini öptürmezdi, fakat Urfalılara böyle bir yasak getirmedi ve adeta elini serbest bıraktı. Çünkü O; Urfa taşıyla toprağıyla mübarektir, ben Urfalıların ölülerine bile dua ediyorum, onlarda bana dua etsinler bir gün gelecek Urfa alemi İslam'ın merkezi olacak diye eserlerinde yazmıştı.
Bir insan vefat edeceği zaman, kendi memleketine gitmeyi arzu eder, amma Bediüzzaman'ın Urfa'da vefat etmeyi arzu etmesi son derece manidardır.
Urfa' ya geldiğini haber alan hükumet erkanı derhal harekete geçer ve Bediüzzaman'ın tekrar Isparta'ya dönmesi için emir verir. Bu işin detaylarına girmeye bence lüzum yok. Urfalılar Bediüzzaman'a sahip çıkar ve bu emri dinlemezler.
Bediüzzaman 23 Mart 1960 tarihinde Urfa 'da vefat eder. Malum olduğu üzere zaman Ramazan ayıdır. Bediüzzaman İmamı Şafiye göre Kadir gecesinde vefat etmiştir.
Bediüzzamanın cenaze namazı Ulu cami de kılınır ve Hz. İbrahim'in (a.s.) makamı olan dergahta defnedilir.
27 Mayıs 1960 tarihinde merhum Adnan Menderesi ve iki arkadaşını idam eden askeri Cunta hükumeti devirerek iş başına gelir. İhtilalden kırk beş gün sonra başka işleri yokmuş gibi Bediüzzaman'ın kardeşi merhum Abdülmecit efendiye bir dilekçe imzalatarak Bediüzzamanın kabrini 12 Temmuz 1960 günü seher vaktinde parçalarlar.
Bediüzzamanın mezarından çıkardıkları cesedi alıp başka bir yere naklederler. Bu konuda daha evvel bir kaç kez basın toylantısı yaparak Bediüzzamanın Urfa'dan götürülmediğini, merhuma ait cesedin Bediüzzaman mezarlığının yanında bulunan askeri şehitliğe defnedildiğini arz etmiştim. Bunun şahidi rahmetli Mahmut Hasırcı ile beraber o kabrin başında fotoğraf çekmiştim.
Merhum Üstadın talebesi ve adeta Risale_Nur'un hafızası olan Abdülkadir Badıllı ağabeyle birlikte gazeteci Ömer Kapaklının daveti üzerine Güneydoğu televizyonunda bir araya gelerek Programa katılmıştım.
Programın bir bölümünde tecrübeli bir gazeteci olan Sayın Ömer Kapaklı Abdülkadir Badıllı ağabeye; şimdi tam zamanı Bediüzzamanın maaşının bulunması için icraat gerektiğine dair manidar bir soru sorması üzerine, Abdülkadir Badıllı ağabey, beni mahcup eden bir ifadeyle" Bu işi Abdulkadir İkbal ağabey yapacak" diye canlı yayında söylemişti.
Bu ağır yükü nasıl taşıyacağım diye endişe ederken Urfa barosu devreye girdi ve Bediüzzamanın cesedinin bulanarak eski mezarına nakledilmesi için mahkemelere davalar açtı.
Urfalı bütün kardeşlerimden bir ricam var. Hep birlikte Bediüzzamana sahip çıkalım ve 63 yıldır devam eden bu zulmü hep birlikte ortadan kaldıralım. Devlet ricaline güçlü bir şekilde çağrıda bulunalım. Artık yeter! Arşivleri açın ve Bediüzzamanın naaşı nerede ise, getirin ve eski yerine iade edin.
Acizane ölünceye kadar bana tevdi edilen bu ulvi görevin peşini bırakmayacağım.
Vefalı Urfalıların da en az benim kadar Bediüzzamana sahip çıkacağına inanıyorum.
Yakın bir tarihte Bediüzzaman'ın dergahtaki mezarı başında buluşmak dileğiyle.
Haydi kalın sağlıcakla.