Fransa'da icrâ edilen Olimpiyat Oyunları'nı seyretme ihtiyacını duymadığımızı belirtelim, öncelikle. Buna Dünya Ayaktopu - Futbol Şampiyonası dahil.
Hangi ülkenin hangi spor dalında ilk sırada madalya aldığını merak etmedik.
Hangi ülkenin hangi maçı kazandığını da kaybettiğini de bilmiyoruz, sanal ortamda paylaşımlar dışında. O da mecburen göze ilişiyor, ister istemez.
Madalya ile mutluluk gösterilerinde bulunan var.
Hatırlardadır, Demir Perde Ülkeleri'nin spor dallarında ödülleri alması.
Sporun dizayn edilen kuralları, bellidir.
Boksta, Maratonda, Basketbolda ödül alan bir Afrika kökenli sporcuya sevindiğimiz günler, çocukluk dönemimizdi, elli yıl öncesinden.
Zamanımızda gazeteler, ilk sayfadan değil, son sayfadan okunurdu, spor sayfalarından.
Sonrasında aylık ve haftalık spor(?) Dergileri ve haftalık- günlük gazeteler çıktı.
Radyodan ayaktopu maçlarını dinlememiz, topun iki direk arasından fileyle buluşmasıyla bağırdığımızı, yerimizden zıpladığımızı hatırlarız. Bazen olan kalem pille çalışan, küçük radyolarımızın zarar görmesine, kırılmasına, bozulmasına sebep olduğunu unutmuş değiliz.
Özellikle ayaktopu ile ilgili televizyon kanalları açıldı.
Ayaktopu oyunlarının sonuçlarını tahmin, galibiyet- yenilgi ve beraberlik üzerine kurulu sisteme dayanan resmî bir bahis oyunu ile sınırlıydı, bir de herkesin oynamadığı altılı ganyan- at koşuları kuponu vardı.
Dört yılda bir yapılan şampiyona öncesi, elemeler, grup karşılaşmaları ayaktopu için neyse diğer spor(?) dalları için farklılık arz etmez.
"Final" dedikleri katılımcı ülkelerin oyuncularıyla katıldığı müsabakalar heyecan uyandıracak şekilde topluma yansıtılır, durur.
Eleme usulüyle katılıma hak kazanan takım oyuncuları, milliyetçilik hormonu ve sosu ile kıvamlandırılır, mayalanır, taraftar toplanır.
Gazete, dergi, televizyon, radyo, reklâm panoları olmak üzere kitle iletişim araçlarına pompalanan adrenalin ile ülkeler arasında maç müsabakası zamanla soğuk savaşa dönüşür.
Bir dalda dünya şampiyonu olma, ülkenin ismini duyurma önemlidir, resmiyette. Bu sebeple her spor dalının ülkede federasyonu vardır, resmiyette. On binlerce sporcu ve takım, bulunduğu konumdan bir üst lige ya da dış dünya organizasyonuna katılmak için çaba harcar.
Kimi ülke sporcularının çoğunu vatandaşlığına geçirir, astronomik rakamlar ö?er. Bu el topu, ayak topu olmak üzere takımları için ithal oyuncu şartında vatandaşlık söz konusu değildir. Çalıştıranı yabancı, oynayanın çoğunun yerli olmadığı takımların millî olma iddiası gündeme taşınsa dahi, bu genel kabul görmez, bildiğimiz kadarıyla
Kadrosunda tümü yabancı sporcu olan takımlar var, Avrupa kıta ülkelerinde. Fas ve Fransa arasında ayaktopu finalinde kendi ülkesine karşı oynayan oyuncu var mıydı?
Meram, bunula sınırlı değil.
Statlar, hayatın olmazsa olmazı haline gelmiş. Diğer oyunların oynandığı spor kompleksleri, alanları.
Seyirci, adeta hastanede terapi gören hasta gibi statlarda, spor alanlarında.
Bunun bilet ücreti değil, yitip giden.
Yurt dışında gidip, birkaç gün kalanlar...
Bahis oyunları....
Evinin rengini, odasının eşyasını takımının rengine göre ayarlayanlar...
Giydiği elbiseyi, gömleği, ayakkabıyı ve taktığı kravatı takıma uyarlayalar...
Bankalardan takımlarının kredi kartını isteyenler...
Biliriz, sporun ruha ve bedene verdiği faydaları.
Bilinmeli ki spordan beklentimiz bu değil.
Bilinsin ki sporun birçoğu insanın sağlığı için esastır, gelenekte vardır, hayatta esastır.
Birçok spor dalının özü bu gün itibariyle kaybolmuştur, içi boşaltılmıştır.
Biz, spor takımlarının renkleri uğruna kavga edenleri biliriz, spor takımlarının flâmalarına ülke bayrağı kadar değer verenleri gördük.
Kazanan kim kaybeden kim?
Spor oyunlarına böyle bakmak lazım.
Kimseler bu yazıyı okurken bize " Vatan haini" muamelesi yapmasın ve böyle bir muhakemede bulunmasın.
Sporun bir cok dalının dünyada toplulukları yatıştıran, onları istenen kıvama getiren teskinlerden biri olduğuna itirazı olan var mı?
Ailece, konuşmaya yeni başlayan çocuktan toruna birçok kesimin tuttukları takım için paylaşımlarını gördükçe, oyunları seyrederken hareketlerini televizyondan istemeden gördükçe ne demeli?
Basket ve Vole'nin bizdeki taraftarı, bilinmeli ki bizde elit -beyaz kesimin müptelası olduğu oyunlardır.
Takımlar, sahaya sürülen gladyatörse spor alanları arena yerine mi geçer?
Transfer edilen ayaktopçularla diğerleri paralı savaşçı konumda mı?
Ömründe ayaktopunun oynandığı "stat" adı verilen yere gitmemiş biri olarak, izlenimlerimiz bu şekilde.