Vaktiyle bir köyde Öğretmenlik yaptım. Bir öğrencim vardı, tam beş yıl üst üste 1. sınıfta kalmış, altıncı yıl benden önceki öğretmen arkadaş bu çocuğa acımış olacak ki 2. sınıfa geçirmişti.

Benim okulum birleştirilmiş sınıflıydı. 1. 2. ve 3. sınıflara ödev verir, 4. 5. sınıflarla ders işlerdik ya da 4. 5.. sınıflara ödev verir 1, 2 ve 3' lerle çalışırdık... Eğitim-Öğretime başladığımız ilk bir-iki hafta baktım bu çocuk 2. sınıf bir yana, 1. sınıfın seviyesinde bile değil. İsmi Mahmut olan öğrenci, 29 harften sadece altı harfi okuyabiliyor, kendi ismini bile yazamıyordu. Ben, bu çocuğu tekrar 1. Sınıf öğrencilerinin yanına oturtum. Onlarla birlikte çalıştırmaya başladım. Üç-dört gün sonra baktım Mahmut okula gelmiyor…

Babasına gittim: -"Mahmut niye okula gelmiyor?.." dedim.
Babası, -"Hoca, zaten Mahmut bir şey öğrenemiyor, bari çobanlığı öğrensin." dedi. (Babası, O'nu geri 1. Sınıfa aldığımı düşünmüş)

Adama, -"Ağabey, çocuğunu 1. sınıfa düşürmedim. 2. Sınıfta kalacak. Birinci sınıflarla birlikte çalıştırıyorum. Amacım onu bu yıl 1. sınıfın seviyesine getirip 3. sınıfa geçirmektir. Benden sonra gelen arkadaş da 2. sınıfın seviyesine getirip 4. sınıfa ve sonraki de, 3. sınıfın seviyesine getirip 5. sınıftan mezun ederse en azından, Mahmut askere gittiğinde size bir mektup yazabilsin..." dedim...

Adam ikna oldu. Ertesi gün Mahmut'u gönderdi. Özveri ile sabır ile ve onun seviyesine inilerek anlayacağı bir dil ile öğretilerek Mahmut'u okuryazar yaptık. İkinci dönemin sonunda, Mahmut 29 harfin hepsini ezberledi. Hatta karışık sıraladığım harflerin hepsini takılmadan okuyabiliyordu. Kısa zamanda bütün fişleri okuyup, ismini yazabilir seviyeye geldi...

Çok mutlu olmuştum. Demek ki, öğrenmeyen çocuk yoktur. Sabır ve özveri ile biraz daha gayret edilip, emek verilirse...

Ders yılı sonunda Milli Eğitimden gelen Müfettişler toplantı yapacaklardı. Beş altı öğretmenle oturmuş toplantı saatini bekliyorduk Bu metodumu öğretmen arkadaşlara anlattım. Toplantı saati geldi hep birlikte gittik. Müfettiş konuşmaya başladı Eğitim-Öğretimden, öğretmen-öğrenci ilişkilerinden söz etti…

Müfettiş, -"arkadaşlar, bir çocuk şayet 3. 4. sınıfa geçmiş ama o seviyede değil ise, Ona bulunduğu seviyesinden eğitim verin"... deyince;

Öğretmen arkadaşlar bana dönerek; -"ne yalan söyleyelim!.. bize daha önce bu metodu anlatmasaydınız, müfettişin söylediklerini tekrar ettiğinizi düşünecektik. Biz öğretmen olduktan sonra her şeyi uygulamada öğrenmeye çalıştık. Üniversitede böyle bir şey bize anlatılmadı" dediler...

Demek ki bir şeyi tahayyül etmek, teoriden pratiğe, oradan da modüle ulaşmak için, o işin eğitimini almak da gerekmiyor. Birazcık akıl meşgul edilirse, hafıza çalıştırılsa, kabiliyet harekete geçirilirse, ve de kafa yorulursa, eğitilemeyecek- öğretilemeyecek çocuk da yoktur, büyük de yoktur diye düşünüyorum...