İnsan yeryüzünde yaratılmışların en şereflisi olarak var edilmiştir. Bizi diğer canlılardan ayıran en büyük özellik düşünce ve iradedir. Bu bağlamda akıl, kullanabilenler için en büyük nimettir. Bu nedenle kulluk vazifesi olarak, ibadetle yükümlü kılınmış insan. Başı boş bırakılmamış yeryüzünde. Mükemmel bir şekilde donatılarak sorumluluk yüklenen insan, sosyal bir varlık olarak ön plana çıkmış.

***
İnsan kendi bünyesine her türlü duyguyu barındırır. Sevgi, merhamet, hüzün, acı, kızgınlık, öfke, nefret, kıskançlık vs. gibi. Bu duygulardan hangisini kullanacağına ise sahip olduğu irade ve akılla karar verir insan. Neyin iyi neyin kötü olduğunu, güzel ve çirkini, neyin yarar neyin zarar getirdiğini ayıt edebilme becerisi benlikte mevcuttur. Ancak her insan buna sahip olduğunun bilincinde değildir.

***

İnsan; yaratılışıyla birlikte birçok meziyete sahipken, Allah'ın ona bahşettiği aklı devreden çıkarınca, insanlıktan çıkıyor. Dünyaya gönderiliş gayesini unutup sırat-ı Müstakimden ayrıldığı zaman, zalim bir varlığa dönüşebiliyor. Dünyanın genel ekseriyetine baktığımızda, bunu bariz bir şekilde görüyoruz. İnsan benliğine yenilip bencilleşebiliyor.
***

Her gün haber kanallarında görmekten duymaktan usandığımız kadın cinayetleri, taciz ve tecavüzler, çocuklara yönelik iğrenç yaklaşımlar, mafyavari yapılar, yozlaşma, sanat adına üretilen dizi ve filmler, helal-haram kavramlarının önemsenmeyişi… İnsan kendi ruh yapısını doğru bir şekilde beslemezse, Allah'ın kendisine sunduğu nimetlerin değerini anlayamaz.

***

Dünyaya gönderiliş gayesini bilerek dünyada imtihanlara tutulduğunu idrak ederse, sabrı elden bırakmazsa, öfkesine galip gelirse, sevgiyi; merhameti, vicdanı, ahlaki değerleri muhafaza eder, Allah'a kul olma emrine uyarsa hem kendisi hem de çevresi için huzur ortamı tesis etmeyi başarır. Umarım bu yazı; okuyan kardeşlerimiz için bir nebze tefekküre vesile olur.

Selam ve dua ile… Kalın sağlıcakla…