3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısı ile çeşitli etkinlikler düzenlendi. Benim nazarımda bunlardan en güzellerinden bir tanesi de ŞAPADER, TAŞPAKON, Eyyübiye Belediyesi ve Bedensel Engelliler Spor Derneği tarafından organize edilen "1. Engelsiz Tatlar Çiğköfte Yarışması" idi.
Öncelikle bir başka AVM yönetiminin " etraf kirlenir, izdiham çıkar" diye kabul etmediği bu etkinliğe ev sahipliği yaptığı için Mozaik AVM yöneticilerini tebrik etmek istiyorum. Bu etkinlik engelli vatandaşlarımızın hayata tutunma anlamında iradelerini ortaya koyması ve katılım anlamında da engelli vatandaşların yanı sıra onların aileleri içinde güzel bir organizasyondu.
Bizde engelli vatandaşlarımıza yönelik bu etkinliği gazetemizde daha önceden haberleştirerek sonrasında ise etkinliğe katılarak hem engelli kardeşlerimizin yoğurduğu çiğköftelerin tadına bakma ve haberleştirme fırsatını yakaladık. Bu fırsatın yanı sıra belki de en güzel taraflarından birisi olan engelli kardeşlerimizin ailelerinin heyecanlarına tanık olduk.
Ama bugünkü köşemizde sizlerle paylaşmak istediğim ve beni oldukça duygulandıran iki olaydan bahsetmek istiyorum. Ki bu iki olayda yazmak istediğim ama fırsatı bulamadığım dün etkinliğe ait fotoğrafları tekrar gözden geçirirken tekrar hatırıma gelen şahitlik ettiğim olaylar.
Birincisi; yazımızın başında belirttiğim gibi bu etkinlikte yarışan engelli kardeşlerimizin heyecanın yanı sıra ailelerinin heyecanı görülmeye değerdi. Özellikle bir hanım kardeşimizin yarışmacı eşini çiğköfte yoğururken cep telefonu ile çekmesi ara ara onu motive etmesi gerçekten görülmeye değerdi.
Bir basın mensubu gibi çekim yaparken sürekli çeşitli açılar denemesi yarışmaya katılan eşi kadar etkinliği takip eden gazeteci arkadaşlarımızın dikkatini çekti. Bu hanım kardeşimiz ve eşine etkinlik bitiminde AVM çıkışında rast geldim. Yarışmada dereceye girememişlerdi ve tesadüfen konuşmalarına den geldim. Hanımı eşine şöyle diyordu; Birincilik bizim hakkımızdı. Ama üzülme İnşallah başka sefere"
Bende bu karı- kocaya buradan sesleniyorum; derece hiç önemli değil. Siz bir birinize değer vererek zaten ödüllerin en büyüğünü kapmışsınız. Helal olsun size.
İkincisi ve asıl duygulandıran olay ise etkinlik sırasında fotoğraflar çekerken objektifime takılan birkaç kare oldu. O da şu idi 11-12 yaşlarında bir çocuk ellerini kullanamayan spastik ve zihinsel engelli bir vatandaşa yemek yediriyordu.
Habersiz birkaç kare fotoğraf çektikten sora yüreği gövdesinden daha büyük çocuğa yemek yedirdiği, ayran içirdiği engelli için
- Neyin? Akraban mı? Diye sordum.
- Hayır abi. Tanımıyorum. Etkinliği seyrediyordum. Baktım elleri tutmuyor. Sadece yardımcı oldum.
Başka bir şey sormadım. Daha ne sorabilirdim ki. O küçük dev adam gerekeni davranışı ile yapmıştı zaten. Hiç çekinmeden, yüreğinden gelen en temiz duygularla bir engelliye yardımcı olmuş, yemeğini yedirmişti. Onun açısından yaptığı bu kadar basitti aslında.
Belki de bilmediği bazıları tarafından engellilerin ikinci sınıf vatandaş görüldüğü bir toplumda yaptığı hareketin aslında ne kadar asil bir davranış olduğu idi.
Adının, Mustafa olduğu, Galatasaray'ı tuttuğu ve ortaokula gittiği aklımda kalan çocuk, sen bize insanlık dersi verdin aslında. Benim için o etkinliğin en güzel karesini sen doldurdun.
Allah seni ailene bağışlasın. Seni yetiştiren anne- babanın ellerinden öpüyorum.
Helal olsun sana çocuk!