Şu fani Dünya'da yolcu olduğumuzu, misafir olduğumuzu, asıl yurdumuzun Ahiret yurdu olduğunu düşünüyor muyuz acaba? Yüce Rabbimizin bize sunduğu sayısız nimetleri şükürsüz bıraktığımızı? Şunu yapamadım, bunu alamadım, buraya gidemedim, mal, mülk, kat, yat sahibi olamadım gibi düşüncelere kapılan insan.

Kendine dert edecek muhakkak bir şeyler bulur. Komşunun tavuğuna bakar aman Allah'ım oda ne kaz olmuş yok yok deve olmuş der. Onu da kendine dert eder durur. Oysa en büyük şükür ehli, kamil bir beyin ve kalbin sağlığı, huzuru değil mi? Hastanelerde şifa bekleyen kulları görmeyen gözlerden.

Rabbim gerçekten korusun. Şükür (Elhamdülillah, demeyi) etmeyi Allah her daim baki kılsın hepimize. Gerçek sorun kalplerin kararması, hiçbir şeyi görmemesidir. Bu en büyük tehlikedir önce kendine, sonra diğer insanlara karşı ileriye yönelik batak bir hayatın göstergesidir.

Kalp gözü açık olan insanlar, tasavvuf ehli insanlardır. Olaylara diğer insanların düşünmediği şekilde yaklaşırlar. Fikir, zikir ve şükür şeklinde değerlendirirler. Bizlere Allah (CC.) Nimetlerini hatırlatan insanlara, zümrelere veya bir duvara astığımız tablolara gerek var mı diye sorduğumuz da kendi kendimize. Kulağıma elbette ki evet sesleri geliyor.

Evlerimiz gerçekten bizim kendi yaşamamız gereken evler mi? Bizlere yukarda saydığım, zikri-fikri ve şükürü¸ yapmamıza vesile olacak ortamda mı? Peki beynimiz duvara astığımız doğa temalı bir tablo ruhumuza ne gibi sinyaller gönderiyor. Şükrümüz¸ artıyor mu yoksa hırsı, kini mi yükseltiyor dersiniz? Hayatımıza kattığımız insanlar diyelim. Bizi ileriye yönelik gibi düşüncelere gebe kılıyor. Ahiret hayatımıza katkı sağlıyor mu?

Kıldığımız namazlar mesela nasıl bir huşu ile kılıyoruz? Namaz da aklına yarın gideceğin bir yerin planı mı geliyor yoksa ahiret hayatını mı hayal ediyorsun? Ya da işlediğin günahların aklına gelip onun ezikliği ile ezilip namazını eda ediyorsun? Bunların hangisi bizim hayatımız? Bu duyguları düşünmemiş bir insan varsa eğer, zaten bu dünyada yaşamamış insandır.

Hayatın gayesini aşmış insanlarız birçoğumuz. Dudaklarımızdan dökülen kelimeler ahir zaman alemindeyiz deriz sadece ve bu ahir zaman anını yaşamayan insanlarız bilip ve yapmamak. Bizden öncekiler de böyleydiler belki. Her neslin bir ahir zaman diye adlandırdı dönemler geldi geçti ama hayata insanlara bir şey katmadan giden insanlar bencil insanlardır…

İstediğiniz kadar namaz kılın, oruç tutun, hiç kimsenin namusuna el sürmeyin ama bir insana faydanız dokunmuyorsa siz iyi bir mümin değilsinizdir. Çevreniz de eksik hissettiğiniz insanlar varsa eğer, onları dışlamayın sahiplenin. Şeytanın en büyük dostu kibirdir. Sizler diğer insanın yanlışlarını görüp kendinizi o anlık duygularla yüksekte görüyorsanız eğer. Nefsinizin düşmanıyla dost olmuşsunuz demektir. En büyük düşman içinizde ki nefistir. Bu nefis öyle bir şeydir ki suyla aklayıp temizleyemezsiniz.

Nefis içimizde kibri gebe bırakır. En büyük en tehlikeli kibir tevazu şekline bürünmüş gizli kibirdir. Fazla tevazu insanı kibre götürebilir. Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez. Kibir o kadar tehlikeli bir yangındır. Ona dokunan yanar. Hayatımızı duygularımız eşliğinde değil, bizim için gönderilen ilahi kitabımız eşliğinde.

Allah yolunda harcadığımız vakitlerdir gerçek hayattır. Onun dışındakiler fani hayatın boş meşgalesidir. Rabbim bizleri Allah'ın emir ettiği gibi yaşayan ve son nefeste İmanla vefat etmeyi nasip etsin İnşaAllah.

Selamla Kalın Selamette Kalın.