Dünyanın jandarmasına soyunan ABD, evrensel fesadın kaynağı olmaya devam etmektedir.

Latin Amerika'dan Ortadoğu'ya Avrupa'dan Asya'ya, Afrika'ya dünyanın dört bir tarafına çöreklenen Amerika, kurduğu küresel güç ve finans kurum ve kuruluşlarla insanlığın doğal ve beşeri kaynaklarını cebren ve hile ile sömürmeye devam etmektedir.

Elindeki onlarca AR-GE ve Think tank kuruluşunu çağdaş teknoloji ile birleştirerek, dünyanın stratejik noktaların ve stratejik maddelerin haritasını çıkardığı gibi, bölge bölge ve hatta ülke ülke dünyanın yumuşak karınlarını ve zaaflarının çetelesini de elinde tutmaktadır. Artı zamanı geldiğinde harekete geçirmek üzere dünyanın her tarafında binlerce entegre siyasi, kültürel ve finansal kurum ve kuruluşlar ihdas etmiştir.

Bu kapitalist sömürü düzenini yerli işbirlikçilerin eliyle sürekli kılabilmektedir.Kurduğu sömürü düzenine karşı gelen veya uyum sağlamakta isteksiz davranan devletlerde söz konusu kurum ve kuruluşları harekete geçirerek siyasi ve ekonomik ve hatta toplumsal kriz üreterek ülke yönetimini sarsabilmekte ve hatta işlevsiz kılabilmektedir.

Ancak bugün ABD'nin kurduğu laik şeytani sömürü düzene başkaldırı halklardan gelmiştir. İşte bugün Arap aleminde ve Ortadoğu'da olan budur. Amerika'nın sancaktarlığını yaptığı evrensel kapitalist şeytani düzene karşı yükselen İslami Yönetim talepleri bu decallımsı güç tarafından sevk ve idare edilen algı operasyonu ile kısmen de olsa şiddete tahvil edilmiştir. Dahası emrindeki yerel siyasi, kültürel, finansal kurumlar ve medya aracılığıyla bölgenin etnik ve mezhep yapısı, suiistimal edilerek bir iç savaş ve kargaşa hali meydana getirilmiştir.

Amerika, sol düşünce dünyasına ait olan ve yarım asırdır müttefiki olan Türkiye'ye karşı ırkçı bir mücadele yürüten PKK ve O'nun Suriye'deki kolu olan PYD ile iş tutarak bölgedeki varlığını tehdit eden İslami uyanışın önünü kesmeye çalışmaktadır. Esat rejiminin düşürülmesi konusunda isteksiz davranan ve PKK ile mücadelede Türkiye'ye yüz vermeyen ABD, IŞİD üzerinden bütün bir İslam ile savaşma konusunda Türkiye'den kayıtsız şartsız bir destek almak için tehdit boyutuna varan açıklamalar yapmaktan kaçınmamaktadır.

Dahası yorulan müttefiklerini paravan örgütlerle tehdit ederek canlandırma çabası içerisindedir. Diğer taraftan hiçbir uluslar arası kurala uymadan Irak ve Suriye'de askeri faaliyet yürüten İran'a toz kondurmamaktadır.

Ancak görünen o ki; ne Şia'yı kendi ulusal politikalarına alet eden İran ve ne de ulusal politikalardan yorulan Türkiye ABD'nin bu bölgedeki çıkarlarını ve varlığını korumaya muktedir olmaktadır. Bu nedenle ABD çok daha çirkin politikalara tenezzül etmektedir. Bu gün genelde Avrupa'nın kullandığı sol patentli terör örgütleriyle iş tutmaya mecbur olmasının nedeni budur.

Nitekim Suriye ve Irak yönetimlerinin Amerikan hesabına halklarına karşı yaptıkları bunca ihanete rağmen İslami yönetim taleplerine karşı çaresiz kalmışlardır. Mısır, Tunus ve Libya'nın bölgede evrensel İslami bir yönetim kurulana dek istikrara kavuşmayacakları belli olmuştur.

Laik ve ulusal politikalar çıkmazlara saplanan Türkiye'nin ABD'nin bitmek bilmeyen istekleri ile Müslüman halkın talepleri arasında bocaladığı günler yaşamaktayız. Buna ABD'nin dümen suyuna giden PKK faktörünü de eklediğimizde Türkiye'nin ikiyüzlü politikalarla daha fazla idare edemeyeceği ortaya çıkmıştır.

Evrensel bir boyut kazanan bütünleştirici İslami yönetim taleplerinin bölge halklarının umudu haline geldiği ve bu umuda hizmet eden siyasi projelerin galip geleceği bir zaman dilimini yaşamaktayız.

Resul (s.a.v) şöyle buyurdu; "Sonra nübüvvet metodu üzerine Hilafet olacaktır."

Selam ve dua ile!..