Havanın bulutlu ve yağmurlu olması bende sebebini bilmediğim bir hüzne ve karamsarlığa neden oluyor. Bu sabahta dışarı çıktığım zaman havanın bulutlu ve hafif yağmurlu olması içimde bir hüzün ve karamsarlık oluşturdu.
Yeşildirek Mahallesi'nden Yenişehir Mahallesine doğru yürürken Siverek Nigar düzünde geçen çocukluğumu hatırladım. Neydi o günler…
Kapımızın önünde küçük tezgâhta şeker, çikolata, bisküvi ve sakız sattığım günler…
Genco'nun dükkânın önünde ayran almak için sıra bekleyen mavi çarşaflı kadınları hatırladım.
Vahit'in fırınının önünden geçerken meşe odunu ile pişen ekmeğin kokusunu hissettim.
Bakkal Mahmut, Giyimci Sino ve Gözlüklü Ayten Abla'yı hatırladım.
Ve en önemlisi 6 yıl önce aralık ayında vefat eden annemi hatırladım.
Bu dünya ne kadar garip bir dünya… Aynı şekilde insan da bir o kadar garip ve zavallı…
Kendilerini dev aynasında görenlere "Ölüm" var diye haykırmak istedim.
Gazete bürosuna geçtikten sonra da içimdeki hüznü, Adil Avaz'ın "Zeynebim" ezgisi ile dağladım.
"Aldırma Eylül'ün kara kışına
Ağlama Zeynep'im bahar gelecek
Virane yurdumu şenlendiririm
Mehmet'i yanıma alır gelirim"
İstersen Toros'u yere sererim
Fırat'a Tuna'ya setler çekerim
Anadolu'nun dört bir yanına
Zeynep'im örtünü sancak eylerim"
Murat Aymaz, Şaban Şenateş, Özkan Aymaz bir anda gözümde canlandı. Salgın dönümünde kaybettiğimiz değerlerimizi hatırladım.
Siverek Kalesi'nden Şeytan Küçesi'ne uzandım.
Kanlıkuyu'dan, Demirciler Çarşı'na oradan da Kale Boğazı'na yolculuk ettim.
Kısacası çocukluğumu hatırladım.