Şiir billur ırmakların hoş sesidir bizlere. Gönül telimizin hassaslaştığı anlarda hep o ırmaktan akan su sesini dinler ve rahatlarız. Şair, hayatın hengamesinde hassas ruhların duyabileceği güzellikleri duyurabilendir.

Bazı anlar olur ki, duygu, his ve düşünce dünyamız derinleşir, normal zamanlarda ulaşamadığımız ufuklar önümüze seriliverir. İşte böyle anlarda şairin duyguları mısralarda kristalleşir. Herkes duygulanır, hisseder ve düşünür. Bir anlamda herkesin birazcıkta şair yönü ya da şairlik ruhu vardır eğer insani melekelerini kaybetmemişse.

Fakat duygu ve düşünceleri şiir şeklinde ifade etmek her babayiğidin harcı değildir. Zaten şiir bir birikim ve duygunun patlama haline gelmiş ama kelimelerle estetik bir şekilde ifade ediliş şeklidir. Yoksa iki kafiyeli mısra kurmakla olmuyor bu iş. Şiir sabır ve gayret ile ortaya çıkar.

Anlar vardır ki saniyelere sığdıramazsınız, anlar vardır ki bir cümle ile savaşları durdurursunuz. 'Söz ola kese savaşı/Söz ola kestire başı/Söz ola ağulu aşı/Yağ ile bal ede bir söz' Yunus Emre'nin deyişiyle, işte şiir budur. Hani derler ya şairlerini aşan şiirler vardır. İşte öyledir; bu güzel sözler şairlerini aşıp gelirler günümüze kadar.

Bir mısrasını duyduğunuzda diğer mısralar tespih tanesi gibi aklınız da bir bir sıralanır durur. İşte şiirler böyledir. Bizi alıp bir yerlerden bir yere götürürler. Bazen sevgilin en mahrem duygularıyla at başı oynar, bazen de maşukun en ızdıraplı haliyle yalnızlığın zirvesini yaşar Mevleviliğe soyunmuş yeni bir derviş gibi. Kimi zaman da kimsesizlerin sesi olur ezilenlerin sesi olmak için. Evet; şiir hayatımızın her yerindedir aslında ve 'ete kemiğe bürünür Yunus gibi görünür' bazen de.

Şiir bir gidiştir sevgilinin siyah gözlerine ve sürgün olmaktır yüreğine. Bir yakarış ve siyah zülüflerine tutunabilmek için bir yalvarıştır.

Şiir sözün bittiği yerde sessiz bir haykırıştır gözlerden kalbe inen. Belki de susulması gereken yerde susmasını bilip, ama bunu şiir şeklinde haykırmaktır sağır gönüllere. Belki de gidilmemesi gereken yerde kalmaktır.

İşte İbrahim Tezölmez Ağabeyimizin 'Gitme, Kıyamet Olur' şiiri:

Gitme, bak bu gece, bak yıldızlar ne iri

Sular, ateş böcekleri, çimler, çiçekler

Işıl ışıl her biri.

Kal, gitme, gitmek kolaydır.

Gitme, bak bu gece, bak dolunaydır.

Gitme, uzar bu gece

Söner birer birer yıldızlar

Şeb-i yeldaya döner bu gece

Bir uzun ihtilal olur.

İklimler karışır,

Sular yanar,

Bir acayip hal olur.

Gitme, ay kararır

Ay erir kederinden

Bir ince hilal olur.

Gidersin, bu büyük ihmal olur.

Gece bitmez, kurşunlaşır saniyeler

Bana bir ayrı hal olur.

Dolaşır elim ayağım

Düz yollar olur yokuş

Susar kalbimdeki kuş

Şair dilim lal olur.

Gitme, henüz çok erken

İnce bir alevle ruhumuz

Henüz tutuşmadayken

Uzun bir şarkının ilk mısrasında gitme

Beni incitme.

Gidersin, yaşamak muhal olur.

Aşksız, sevdasız kalırım

Sesssiz sedasız kalırım

Çölde vahasız kalırım

Ölmek ihtimal olur.

Gitme, beni anaforlara

Beni, sensizlik cehennemine

Beni kör kuyulara itme

Gitme, beni delirtme!

Keyifle okuduğumuz bu şiir gitmek üzerine yazılmış harika imgelerle dolu ve her okuyuşta yeni sesler ve yeni duygular uyandıran farklı bir şiir.

Defalarca okumama rağmen her okuyuşta farklı tatlar veriyor insana, hani derler ya şiir, sözün billurlaştığı ve damıtıldığı bir formdur.

İşte bu güzel duyguları yaşattığı ve gitmenin ne kadar acı bir şey olduğunu bize hatırlattığı için İbrahim Tezölmez Ağabeyimize yüreğine sağlık diyorum.

Kalın sağlıcakla…