Bölgede askerleri bulunan ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya ve taşeron orduların hedefi: Yeni Yüzyıl Paylaşımı'dır…" Orta Asya'nın zengin doğalgaz, petrol, uyuşturucu zehirler gibi değerli madenler ve stratejik geçiş hatlarından sonra şimdi sıra Ortadoğu'nun aynı değerlerinde. Bu aynı zamanda Çin, Rusya ve batılı sömürgecilerin bölgedeki nüfuz mücadelesinin tozu ve dumanı."

Birileri ısrarla batıcılık-baasçılık-İslamcılık-Kürtçülük-devrimcilik-mezhepçilik yapmaya; entel-romantik takılmaya, yorumlarını/eylemlerini aynı kısır döngüde gevelemeye devam etsinler, at gözlüklerini çıkarmasınlar, barış bildirisi etiketli terör yanlısı akademik bildiriler yayınlasınlar. Yine aynı şeyleri söylüyorum: "Bölgemizde / ülkemizde olup bitenler sıradan terör olayları falan değildir. Irak'ta, Suriye'de, Filistin'de, Sur'da, Cizre'de, Silopi'de; sömürgeci batının yeni versiyon işgalleri-saldırıları yapılmaktadır, bu yeni yüzyıl savaşı, emperyalizmin coğrafyamızı yeniden paylaşımı-işgali senaryolarının sahneye konulmuş halidir.

Bu oyunun bu ilk sahnelerinde asıl oyuncular ortalarda görünmezken onların DEAŞ-PKK-PYD-MLKP ve bunun gibi figüranları kendilerine verilen senaryoya göre rollerini oynamaya çalışmaktalar. Tarihinden hiç ders almamış, dinlerini adetleştirmiş, dünyev?leşmiş bir kısım seyirciler de, 100 yıl sonra ülkelerini yeniden işgal etmeye hazırlanan zorbalara ya aşık olmakta, ya onların şakşakçılığını yapmakta ya da gözlerini yassılamaktalar.

Kendileri ve hizmetlerindeki terör örgütleri sivilleri katledip yerleşim merkezlerini bombalayarak yakıp yıktıkları gibi onlar arada bir 'kendi aralarında da dalaşıyorlar.' Emperyalizmin iç çekişmesi. Hani, "dostlar hazine aramaya çıkar, hazineyi bulurlar ancak herkes ona sahip olmak ister, sonunda herkes birbirinin kuyusunu kazmaya çalışır" tıpkı öyle…

Emperyalizm aslında Mao'nun doğru tespitiyle "Kağıttan Kaplan"dır. Ama sömürge ülke halkları genellikle aynı oyuna gelmekte, aynı delikten defalarca ısırılmaktadırlar.

İngilizlerin ilk defa uygulamaya koydukları üçlü teslis yani "zer-zor-tezvir" diğer emperyalistlerce de hep uygulanmış ve maalesef "istisnaların dışında" genellikle sonuç almışlardır. Askeri harekatlara direnen halklar zamanla zora dayanamamışlar; yalanların (tezvir) etkisiyle ya da altın(zer) ve diğer dünyalığa dayanamamışlar zalimlere teslim olmuşlar ve işbirliği yapmışlardır.

Müslümanlar kendilerinin ve emperyalistlerin tarihlerini doğru bilip sadece Allah'ın ipine sarılırlarsa hiçbir zalim onlarla başa çıkamaz. Şimdi biraz ilk sömürgecileri yani İngilizleri onlar daha bizim devletimizi Osmanlı'yı parçalayıp işgal etmeden önce nasıl hırsızlık yapıp zengin olup sanayileşmişler ve daha da azgın sömürgeciler olmuşlar, tanıyalım.

Kapital'de Marks şöyle der: "Amerika'daki altın ve gümüş madenlerinin keşfi; yerli nüfusun köleleştirilip madenlerde çalıştırılması, Doğu Hint Adalarının fetih ve yağmalanmaya başlanması, Afrika kıtasının bir zenci avı sahası haline getirilmesi, tüm bunlar kapitalist üretim çağını haber veren olgulardır ve ilk birikim döneminin temel etkenlerini meydana getirirler….."

Aşağıda meşhur kitabından alıntı yapacağımız Marksist Galeano, Hindistan'ın işgal ve istismarının Marks tarafından 'hayırlı bir gelişme' olarak tabir edildiği gerçeğine ideolojisinin hatırına bir söz söylemez…

Chavez'in Obama'ya hediye ettiği Eduardo Galeano'nun "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" kitabının 'Brezilya Altınının İngiltere'nin Gelişimine Katkısı' bölümünde: "Belli dönemlerde Londra'ya giren Brezilya altını haftada 25 bin kiloya ulaşıyordu. Bu olağanüstü birikim olmasaydı İngiltere Napolyon'la baş edemezdi…" "İngiliz tefecileri Portekiz ekonomisine hakim olarak (Amerika kıtasını talan edenleri de talan ederek, gücünü arttırmıştı." diyor.) " Yani İngiltere'nin ilk yüklü sermayesi, yeni kıta Amerika'yı yağmalayan gemileri Atlantik'te yağmalayarak (resmi korsanlık yaparak) gerçekleşmişti.

1820'lerde ise İspanyol sömürgeleri özgürleşme mücadelelerinden sonra bir şekilde ' İngiliz Sömürgesi ' oluvermişlerdi (olaydan 100 yıl sonra, bu özgürleşme hikayesi bize de tanıdık geliyor)… İngiltere'yi süper sömürgeci yapan asıl güç ise 'köle ticareti' idi. Galeano kitabında aralıklarla şöyle devam ediyor: " Köle ticareti, tersane merkezi Bristol'ü İngiltere'nin ikinci büyük kenti, Liverpol'ü dünyanın en büyük limanı haline getirmişti….

Bir iktisatçı, zenci ticaretini 'ana kaynak; diğer tüm kaynakların temeli, dişlinin her parçasını harekete geçiren zemberek' olarak tanımlamıştır….Galler demiryolları, köle ticaretinden sağlanan fonlarla inşa edildi…..Endüstri ürünleri, köle ve şekerden oluşan ticaret üçgeninden sağlanan sermaye birikimi, buharlı gemilerin icadına imkan sağladı…James Watt'ı köle ticaretinden zengin olmuş tüccarlar destekledi…..

Buharlı gemiler, mekanik dokuma tezgahı ve dokumacılığın geliştirilmesi, İngiltere'de sanayi inkılabının baş döndürücü hızla olgunlaşmasını sağlamıştı. Fabrikalar ve bankalar çoğalıyordu. İçten patlamalı motorlar denizciliği geliştirmiş, büyük gemiler dünyanın dört bir yanına doğru yola çıkarak İngiliz endüstrisini dünyaya yaymaya başlamıştı….İngiltere denizlerdeki imparatorluğunu kurmaya başlamıştı…"

İngilizlerin 1600'lerde Hint Okyanusu'na Portekiz'i mağlup ederek hakim olmaları; gerçek bir deniz gücü olmak yolunda Osmanlı'nın statüsünü kaybetmesi; Hindistan'da "tüccar maskeli sömürgecilerin" ilk adımlarını atmalarını sağlamıştır. İngilizler atılan her ticari adımı askeri bir ilerleyişe çevirmiştir.

Karşılarında sömürülmeye hazır bir halk ve çökmeye hazır bir devlet bulan İngilizler Hint kıtasında uzun bir ihtişam, yağma ve şımarıklık dönemi yaşayacaklardır. Ta ki dünyanın bu en zenginleri, karşılarında dünyanın en fakir Müslümanlarının yaşadığı, İndüs Nehri'nin kuzeyindeki halkla yani Peştu'larla tanışıncaya kadar…

İngilizlerin yaşadığı aşağılık ezikliği ve kaderi sonraki yıllarda Rusya-Amerika gibi sömürgeci-işgalci hırsızlarda bu vadilerde aralıklarla yaşayacaklardır.