Mehmet Akif merhum Mısır mektuplarının birinde şunları söylüyordu: " Londra'da doğmuş, naz-u naim içinde büyümüş, ebeveyninin milyonları sayesinde her türlü ihtiyaçtan fersahlarca uzak bir lordun oğlu kalkıyor, Sudan'lara, Afrika'nın en yaşanmaz, en cehennem? bucaklarına giderek gençliğinin en kıymetli çağlarını, İngiltere hesabına, o kumlara gömüyor. Vatanı uğruna çektiği tahammülsüz meşakkatleri hiçe sayıyor. Daha doğrusu kendisi için şeref biliyor. Biz biçarelerse İstanbul'dan çıkıp Bursa'ya gitmeyi felaket telakki ediyoruz! "
İki dünya harbinin dışında İngilizlerde mecburi askerlik olmamıştır. Gönüllü askerleri ve ajanları, romantik, idealist ve profesyonel idiler. Dünyanın dört bir yanına kontrollü bir şekilde dağıtıldılar. 1. Dünya Harbi'nden önce, İngilizler yetiştirdikleri W.Churchill gibi en iyilerini önce en zor saha çalışmasına, Afganistan'a yolladılar. Orada direnç göstermeyi, askerliği ve liderliği öğrendiler. Başka kıtalarda kendini kanıtlayan T.E. Lawrence gibi ajanlarda tam manasıyla olgunlaşmak için Afganistan'a gönderilmişti.
Baba tarafından İngiliz Marlborough Dükü'nün, ana tarafından Amerikalı bir milyonerin torunu olarak dünyaya gelen W.Churchill son yıllarına kadar Müslümanlarla savaşmayı hayatın ta kendisi olarak yaşadı. 1897'de Yunanlılarla savaşımızı işitti,yola çıktı ama yetişemedi.İngiltere'ye dönmeye hazırlanırken Afganistan'a girişilen çarpışmaları işitti ve oraya gitti. 1898'de Mısır'da, sonra Sudan'da genç bir subay ve gazeteci, Çanakkale'de Donanma Birinci Lordu olarak Müslümanlara karşı savaştı. İki defa Başbakanlık yaptığı yıllarda Hitlerce çok meşgul edilince asıl görevine zaman ayıramadı. O yıllarda Iraklı Kürtlere zehirli gaz kullanımını hararetle destekledi. Çanakkale taarruzu onun düşüncesiydi. Müslümanların direnişinin çetinliği karşısında Avam Kamarası'nda şunları söylemişti. "Harp hukukuna göre zehirli gaz kullanmak yasaktır. Biliyorum.
Ama zehirli gazı insanlara kullanmak yasaktır! Türkler Müslüman'dır. Dolayısıyla da insan sayılmaz hiçbiri. Yani Türklere karşı rahatça zehirli gaz kullanabiliriz!" Sonraki yıllarda onun sömürgeci katil misyonunu takip edenler Halepçe'de Saddam'la Kürtlere, Suriye'de Beşar'la Araplara zehirli gaz kullandılar binlerce Müslüman kardeşimizi katlettiler. 1951'de Araplar için "Bir daha içinden çıkamayacakları bir çukura atılmalılar." diyen Churchill Müslümanlarla olan savaşını sadece silahla değil satın alarak da 'daha etkin' olacağını işaret etmişti. " Halk ve ülke üzerine yapılan umumi araştırmalardan görülmektedir ki gümüşten bir silah çelikten olandan daha iyidir."
Emperyalistlerce kaçak avcının bekçi; Kurt'un bekçi köpeği yapılması biraz pahallı olsa da askeri metot kadar masraflı olmamaktadır. Toplulukların doların yeşiline; altının sarısına tutsak olmaları yeni değildir. Coğrafyamızda ABD ve diğer emperyalist ülkelerin bölge halkının bir parçasını milis olarak kullanmasını ve 'Biji Obama!' ve 'Biji Putin!' sloganlarını çevremizde sıkça görüp duyabiliyorsak Churchill'in tavsiyelerini sömürgeciler hala uygulamaya devam ediyor demektir.
Bir sör ile kendiside gayri meşru olan bir dadının gayrı meşru çocuğu olarak doğan Lawrence'da İngiliz sömürgecilerinin en yetenekli ajanlarından biridir. Urfa dahil olmak üzere bütün Müslüman halklara karşı savaşmış, insanlıktan hiç nasip almamış bir psikopattır.
Bunlar ve onların yolunda gidenler sömürgeci ülkeleri-batıl davaları için binlerce kilometreden gelip dünyanın dört bir yanında mücadele vermişlerdir. Bu günde binlercesi topraklarımızda mesai yapıyorlar. Sömürgecilerin Müslüman halklara karşı savaşı devam ediyor. Kıyamete kadar da devam edecek bir 'hak-batıl kavgası bu.
Haçlı askerleri ve ajanları satın aldıkları yerli milisleri ile de Müslümanlara saldırmaya ve savaşmaya devam edecekler. Onlar yüz yıllardır "Cehennem olup gelmişlerdi; cehennem olup gittiler, teşebbüs edip yine geliyorlar, aynı yere yine gidecekler!" Tamam, hak-batıl savaşı bu! Batılda olan haçlılar ve taşeronları ümmete saldırıyorlar, insanlarımızı katlediyorlar, topraklarımızı işgal ediyorlar, sürekli sömürge olmamızı istiyorlar. Hak yolunda olanlar, İslam ümmetini oluşturan Müslümanlar ise Kur'an-sünnet ekseninde adaletle mücadele verip dengeli bir şekilde direniyorlar, bunu biliyorum.
Bilemediğim, onların dilini-jargonunu kullanan, ülkesine savaş açan liderinin emri ile imanını iptal edip maaş aldığı devletin askerini-polisini-arkadaşını şehid eden teröristin partisine oy verilmesini bile isteyebilen, açıkça batıya ülkesini satarak-onlara bilgi ve belge vererek gönüllü ajanlık eden, coniye-ivana onların yanında olduğunu ayaklarına gidip söyleyen, Beşar'ın cinayetlerini-katliamlarını-haçlı işbirlikçiliğini bile mezhep-politika-parti gözlüğü takarak savunan ve onunla işbirliği yapan, seksen senedir insan yerine bile konulmayan zulmedilen Anadolu insanımızın artık son on yıldır rahatlamaya başladığı-hak ve özgürlüğünü kazandığı-sömürge olmaktan kurtardığı Yeni Türkiye'ye silahlı savaş açan batıl taşeronlarına dini gayreti iptal edip kavmiyet gayreti ile destek veren, AB gibi, ABD gibi-İngiliz-Rus gibi, pkk gibi, perinçek gibi Yeni Türkiye politikalarını yorumlayarak propaganda yapıp üzerine az biraz hadisi ve sünneti inkar eden bir İslam sosu serpiştirenler, bütün bu olup bitenleri görüp ne olur ne olmaz taraf olmak zorunda değilim diyerek haksızlık karşısında susup sessiz kalarak iki tarafı da idare ettiğini sananlar, sözde cihat yaptığını zannederek halkın içine girip kendini patlatarak batıya/batıla kamuoyu sağlayanlar "Hak-batıl mücadelesinde " neredeler?
Ben bilmiyorum.