Allah'tan kulları içinde, ancak (kudret ve azametini bilen) alimler korkar. (Fatır-28)
James Jean, bu ayeti arkadaşı İnamullah'tan duyunca adeta beyninde şimşekler çaktı. Kalbi küt küt atmaya başladı. Kendi ifadesiyle yarım asırlık ilmî çalışmalarını bu öz ifadelerde buluyordu.
İnamullah el Meşriki: Biyoloji ve matematik alanında ihtisas yapmış atom ve nükleer enerji ile ilgili değişik nazariyeler öne sürmüş, buluşlarıyla ve fikirleriyle Avrupa bilim adamları arasında yer almış Hintli bir Müslüman bilim adamıdır. Tekmile adlı eseri Avrupalılar tarafından Nobel'e layık görüldüğünde bu eserin İngilizceye çevrilme teklifi gelmişti. O, urdu dilini tanımayan bir konseyin ödülünü kabul etmem diyecek kadar milli ve şerefli bir Müslüman idi.
O şöyle bir hatırasından bahseder: ' 1909 senesinin soğuk ve yağışlı bir pazarında evden çıktım. Yolda Cambridge üniversitesi profesörlerinden James Jean ile karşılaştım. Ona selam verdim cevap vermedi: bir daha selam verince benden ne istiyorsun? Dedi. ' Efendim: yağmur yağıyor lakin şemsiye neden başınızın üstünde değil de koltuklarınızın altına gizliyorsunuz?
Bunun üzerine gülümsedi ve şemsiyesini açtı.
- Efendim: Dünyaya sesini duyurmuş sizin gibi meşhur bir bilim adamını kiliseye çeken sebebe bir anlam veremiyorum!
- Biraz duraksadı ve su cevabi verdi.- İnamullah, Akşam evime bir çay içmeye beklerim dedi.
- Aksam evine gittim. Kapıyı hanımı açtı. James çalışma odasında sizi bekliyor dedi. Odaya girdiğimde onu bir yığın kitapların arasında çay içerken buldum.
Selam verip hemen oturdum.
Bana hemen: Yıldızlardan, gezegenlerin nizamından, uçsuz bucaksız fezadan, yörüngelerden ışık hızı ve cazibe kanunlarından bahsetmeğe başladı. Astronomi ilmini Allahın ilim ve kudret sıfatlarıyla bütünleştirerek anlatıyordu. Hem ağlıyor hem anlatıyordu.
- Ey İnamullah biliyor musun: Allahın eşsiz sanat tecellisi olan bu aleme baktığım zaman, ilahi kudretin sonsuzluğu karşısında ürperiyor ve titriyorum. Bu muazzam kudretin önünde saygıyla eğiliyor ve teslim oluyorum. Allah'ım sen çok yüce ve büyüksün deyip adeta hücrelerimle ona dua etmeye başlıyorum. Böylece huzura eriyorum. Kiliseye gidiyorum ama asıl düşüncem Allahın sanat eseri olan bu alemi ve kozmik büyüklüğü tefekkür ediyorum.
- İnamullah el Meşriki diyor ki: James'i dinlerken zihnimde korkunç fırtınalar kopuyordu... Bir Hıristiyan'ın bunları anlatması çok tuhaftı. İlimden Allah'ı bulma yoluna giden bir yoldu bu. Aklıma fatır suresinin bir ayeti geldi ve hemen James'e okudum. ' Kulları içinde Allahtan en çok korkanlar alim kullarıdır...'
- Profesör bu ayeti duyunca beyninden vurulurmuşçasına bağırdı:
Ne diyorsun İnamullah?
Kulları içinde Allahtan en çok korkan alim kullarımıdır?
- Bu ne müthiş bir ifade aman yarabbi!
- Biliyor musun tüylerim diken diken oldu.
- Yarım asırlık ilmi çalışmalarım neticesinde Allahtan korkmak hissi bende müthiş bir yankı uyandırdı. Ben kendimi su an bu müthiş ifadenin içinde buldum.
Bu gerçekten müthiş bir ifade!
Ümmi bir peygamberin bunları bilip söylemesi imkansız.
- Şahadet getirip iman etti..
Kainatta ilahi hakikat ve büyüklüğü görüp iman edenlere ne mutlu.
Bir kelebeğin uçması, bir arının vızıldaması bile gören bir göz için mucize değil de nedir: Kainatta Bu kadar muazzam cereyan eden hadiseleri kör bir tesadüfe ve şuursuz bir tabiata bağlamak izahı mümkün olamayan bir akil tutulmasıdır.
Bence asıl bağnaz fikirler, yaratıcının kainata derk ettiği müthiş nizam ve kanunların işlemesine tesadüf diyenlerin öne sürdüğü fikirlerdir. İnsanoğlu tarihinde ilk kez uzayı daha detaylı keşfetmek için gönderdiği uzay araçlarıyla, son teknoloji teleskoplarla yaşadığı gezegenin çevresini ve evreni daha yakından net biçimde müşahede etme fırsatını yakalamıştır. Bugünün penceresinden hakikat daha net gözükse de bilim insanlarının bir çoğu Evrim teorisini kabul ederek yaratılışı inkar etmektedir. Bu kişiler sıradan insanlarda değildir.
Bundan epey zaman önce astrobiyolojinin öncülerinden gökbilimci Carl Sagan denen bir adamın kitabını okudum. Kitabında resmen Kozmik alemin derinliklerine akıyor, sizi cadde cadde, sokak sokak Oralarda gezdiriyor. En sonunda kişide bu gibi adamların gökteki alemleri yeryüzünden daha iyi bildiği kanaati oluşuyor.
Ama kitabın bir bölümünde Evrime ve yaratılışa atıfta bulunmayı da ihmal etmiyor. İnsan denen müthiş varlığın meydana gelme evresini basit ve pis bir mikroba bağladığını duyunca dudaklarınızı ısırmaktan alıkoyamıyorsunuz. Stephen Hawking gibi evrenbilimci kuantumun dehaları sayılan bilim adamlarının ateist olduğunu düşünmek ayrı bir garabet. Belki de bu adamların kabul etmediği ilah gerçek yaratıcı değil, onların tasavvur ettikleri her şeyden aciz, hiçbir şeye güç yettiremeyen ilah anlayışıdır. Belki de kainatı yaratan Allah hakkında bu kadar karışık bilgi kirliliğinden dolayı, Hawking vb.lerini böyle bir ilah inancı tatmin etmediği için Ateizmi seçmişlerdir.
Sebep ne olursa olsun:
Buradan şunu da anlıyoruz ki: ilim ve marifet, iman etmek ve hakikati idrak etmek için yeterli bir araç değildir. İmanla şereflenme başka bir olaydır. Buna rağmen bu muazzam işleyişi kör bir tesadüfe bağlamak ancak şu ayetler ifade eder:
Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır. ( Araf- 179)