İnsanlar Manevi beklenti içerisinde Dini mekanları ziyaret ederler.. Dini ziyaret yerlerinin tertip ve nizam-ı temsil edilme noktasında o yerin havasına uygun düzenlenmelidir. Eğer ziyaret edilen ortamın hakim havası dini havayı bastırıyor ise oraların Çarşı ve pazarlardan bir farkı kalmaz. Hiç kimse çarşı ve pazarlara manevi bir feyiz elde etmek için gitmez. Ama kutsal bir kimliğe sahip yerlere insanlar Manevi beklentiler elde etmek için gelirler. Dua ederler. Tefekkür edip ibret alırlar.
Balıklıgöl'ün özellikle kuzey cephesine bakan tarafında bulunan restaurantlarda tertip edilen sıra gecelerinin çok aşırı yüksek tonda müzik icra etmeleri, makama gelen yabancı ziyaretçilerin birçoğunun tepkisini çekmektedir. Hz. İbrahim makamının hemen yanı başında vur patlasın çal oynasın havasında icra edilen bu duruma çok ciddi tepkiler gelmektedir. Kimisi bu akıl almaz durumu Bimer'e şikayet edeceğini kimisi ne umdum ne buldum tarzında söylemlerle hayal kırıklığı yaşadığını ifade etmektedir.. Özellikle gölün kuzey yakasında Rızvaniye külliyesinin olduğu yerde canlı müzik kulakları patlatacak derecede rahatsız ediyor. İbadet edenler gönül huzuruyla ibadetlerini yapamıyorlar. Acil ve hızlı bir çözüm şart..
Bir keresinde Of'lu bir kardeşimizle bu hususta ilginç bir diyalogum olmuştu. Bu Rezaletin bu kepazeliğin makam-ı İbrahim'in hemen yanı başında işlenmesi duyarsızlığın alametidir. Urfalılar buna nasıl müsaade eder hayret dedi. Ben hiç bir şey yapamasam dahi ( Urfa kalesini işaret ederek) Şu karşıdaki kaleye çıkar oradan Bir iki sıkar ateşlerdim dedi.. Tabi bu işin espiri tarafı..
Fakat böyle bir şeye asla göz yumulmaması gerektiğini ifade etti. Bence Of'lu çok haklıydı.. Diğer bir husus ise icra edilen şarkı ve türkülerin bazılarında açık açık milli ve manevi değerlerimize ters ifadeler var. ' Leküm dinukum veliye din ' Fakat sen benim kutsal saydığım hassasiyetlerime saygısızlık edersen bu yüce makamlarda beni günahına ortak edersen bak kızarım işte!
Bir kandil gecesinde bizzat canlı kulaklarımla ' İçki nedir bilmezdim şimdi bir ayyaş oldum' Şarkısını bas bas dillendirdiklerini duydum.. Hem kandil gecesi hem makam-ı İbrahim'in içinde böyle bir saygısızlık hazmedilemez. Bu vurdumduymazlık tavrı, makamı İbrahim'e ve karşıda yatan zatların ruhaniyetine saygısızlıktır.. Urfalı alim ve evliyaların yattığı yere edepsizliktir. Buluntu hocanın ve etrafında yatan zatların ruhaniyetine saygısızlıktır.
Ahh şu kabirde yatan mevtaların bize işittireceği bir kaç sözü olsa da bize seslenselerdi.! Hangi halimize yakınacaklarını onlar bile şaşırırdı.!
Ben bir Müslüman olarak şunu samimi olarak itiraf ediyorum: Benim kutsalıma saygı duymayan her kim olursa olsun zerre kadar müsamaha ve saygı gösteremem..
Kutsal saydığınız dini bir mekanda Giyim ve kuşam konusunda o makamın ruhuna aykırı hareket ediliyor ise, bir şeylerin yolunda gitmediğini bilmemiz gerekir.
Türkiye'de 2000'li yıllara kadar Laik/seküler din anlayışı her ne kadar Din'i telakki biçimini dört duvar arasına hapsediyorsa da, türbelere ve ziyaretlere nasıl girilmesi gerektiğini iyi bilirdi. Giden çıkan o makamın ruhuna uygun bir biçimde ziyaretini yapar çıkardı..
Yıl 2019.... Toplumda Sekülerleşme öyle bir noktaya geldi ki: Edep noktasında kutsala mabede olan hassasiyet neredeyse yok oldu. Hayat tarzını giyim ve kuşamını her şeyin üstünde tutan bir anlayışın varlığından bahsediyoruz..
Dergahların tekkelerin ve manevi ortamların yoğun yaşandığı yerlerin girişine ' Edeble gelen lutufla gider'.. ' Edep ya hu ' vb. sözler yazılır. Burya girenler ister istemez ortamın gereklerine göre hareket ederlerdi. Şimdilerde Makam'ı İbrahim'e, 'Edeple gelen kahırla gidiyor '. Eminim..
Herkes Dininde, Düşüncesinde özgürdür. ' Leküm dinukum veliye din ' Kimsenin giyimini kuşamını sorgulayacak değiliz. Fakat birilerinin Kutsalıma yırtık pırtık kıyafetlerle girip pişkin pişkin dolaşması bana dokunuyor. İçimi acıtıyor. Yüreğimi yaralıyor..
Tahammül sınırlarımı zorluyor... Kepazeliğin Rezilliğin Bini bir para...
Dinimiz bizlere: 'Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz edininiz.' Diyor. Dil ile uyarmak 'Emri bil mar'uf ' kapsamına girdiği için yapılan yanlışa karşı dur deyip uyarmak her bilinçli Müslüman'ın vazifesidir. Eğer işlenen kötülüğün durdurulması dil ile mümkün değilse şayet, O halde O kötülüğü bertaraf etmek kanunlarla veya bil-fiil devletin ve yetkili mercilerin vazifesidir.. Sonuçta bu gibi ticari işletmelere ruhsat veren de yetkili makamlardır. Gerekirse sosyal medya üzerinden kamuoyu oluşturulsun ve konu gündeme gelsin. Bugün feministler Lgbt'ler vb. hareketler bile, ele avuca sığmaz bir takım gayri meşru temelsiz haklar diyerek Kolektif bilinç oluşturuyor ve dünyaya seslerini duyurabiliyor da; Bizler neden Urfa'mızın Göz bebeği memleketimizin iftihar kaynağı Makam-ı İbrahim ve çevresinde günbegün artan olumsuzluklara karşı ortak bir bilinç içinde kamuoyu oluşturmuyoruz ?
Acaba ben mi gerçekleşmesi mümkün olmayan ütopyalar diyarında hayaller aleminde yaşıyorum..?