Bazen beraber çalıştığımız iş arkadaşlarımız yazılarımı okuyup beni ararlar. Onlar gurbette ben gurbeti içimde yaşıyorum. Biliyorum gurbet herkese zor gelmekte… Ama ne yaparsın toplumdaki huzursuzluk, ahlak erozyonu, saygı ve sevgi de ki donmuşluk, iş derdi halkın deyimiyle 'kayalara serpilmiş nohut gibi dört biryana dağıldık.' Dayanmak, tahammül etmek, farklı bir ruh hali ister.

Katlanmak, toplumsal mücadelenin içinde olmak insanın kendine güveni arttığı gibi toplumsal saygınlığı da artıyor. Ben gurbete gidenleri mevzileri terk edenler diye sıfatlandırıyorum. Sonra dışarıdan ahkam kesmelerine hiç haz etmiyorum.

Mücadeleyi kutsallaştırmak için yaşadığı yerde mücadele vermek lazım. Zalimin zulmüne karşı birliktelik, öfkenin ve kinin yatıştırılması konusunda hoşgörülü davranmak, mutluluğun yaratılmasında büyük önem taşır. Ahlaksızlığın yok edilmesi için etik davranışları toplumla bölüşmek gerektiğine, boş verip yüz çevirmektense karşı duruş insanlığın erdemindendir diyorum.

Her iyi insanların çevresinde olanlar olduğunu gibi her hilekarın, her üçkağıtçının, her kumarbazın yanında birileri mutlaka olacaktır. Bizler meydanları boş bıraktık mı birileri iyi yerleri, boş yerleri kötülüklerle doldururlar.

Üniversite okuduğum yıllarda adı; YSE ( yol su elektrik) diye bir daire vardı. Sonraları adı 'Köy hizmetleri' daha sonra 'Özel idareye' devredildi, derken belediyelerin potasında eritildi. Ben o zaman bu dairede çalışırdım. O zaman bu kurum bol para dağıttığı için herkesin gözdesi, politikacıların arpalık olarak kullandıkları bir kurumdu. Onun için bu dairenin bizim aramızdaki ismi (Yaşasın Süleyman Efendi.) Kimileri ( Ye, Sev, Eğlen) derdi.

Bazen o günleri yad ederken güler bazen hayıflanırız.

Sabah erken iş başı yaptığımız için kahvaltı yapmadan iş yerine giderdik. Nevalemize bir çok personel gibi elimizde götürürdük. Sabah kahvaltısında bulunması gerekenlerin başında biber gelirdi. Peynir, domates, salatalık, zeytin vesaire… Sofra kurulur tam yemeğe başlayacakken biri gelir. Sözde espri yaparak; ' hele şu kısmete bak' deyip sofraya kendini buyurun ederdi.

Ondan kurtuluş yoktu. 'Şu kısmete bak' fıkrası şöyle; evli bir çift akşam yemeğe oturacakları vakit, biri çıkar, çat kapı gelir ve 'şu kısmete bak' dermiş. Bir - üç -beş bakmışlar kurtuluş yok. Adam eline bir değnek alıp kapının arkasına gizlenmiş.

Adam daha 'şu kısmete bak' der demez, ev sahibi adımın sırtına bir değnek indirmiş 'vay be şu kazaya bak' demiş ve o son gelişi olmuş.

Bu fıkrayı biri anlatmasına rağmen o pişkinliğe vurur. Tabi sonradan öğrendik sabah kahvaltısında kapı kapı gezer, nerde ne bulursa atıştırırmış.

Bir yerde kahvaltı, bir yerde çay, bir başka yerdi sığara, gün öyle geçer. Kimisi ona 'otlakçı' kimisi 'şu kısmete bak', kimisi 'yüzsüz' derdi. Tavsiyeleri, nasihatleri öğütleri umursamazdı. Hatta tatlı dille;' Bu huyundan da vazgeç, yanlış davranış olduğunu söylendiğin de teşekkür edeceğine, adam üstelik 'nasihat etmek size mi düştü?' diye söyleyenleri azarladı. Şimdi hayli varlıklı biridir.

Korku ve terörün yoğun olduğu bir dönemdi. Sağ ve sol olaylarının yaşandığı günlerdi. Bir kamplaşma vardı. Kimilerini istediği üzerine polisler daire gelir cirit atar, sözde gözdağı ve baskı kurmaktı. Bir gün polisin biri tuvalete giderken silahını tuvalet duvarının üstüne indirmiş, çıkarken unutmuş. Hatırlayıp döndüğünde de silahı bulamayınca çılgına dönmüştü. Beylik silahı çaldırmak büyük suç olsa gerek.

Hemen bir tespit yapıldı. Daireye ilan edildi. 'Bu silahı alan solcudur. Sağcı olsa hemen getirir' denildi. Ve daireye bizim gibi solcu dedikleri Tektek sorguya alır konumuna soktular. Bir vesileyle dışarı çıkartıp odasını masasını arıyorlardı. Tehditler gelmeye başladı. Bu silah bulunması sizleri sıkıyönetim komutanlığını alınacağını söyleyerek gözdağı veriyorlardı. Hani içi titremeyen yoktu. Silahı götürmemişlerdi. Anlatılan işkence seansları söylemleri bile herkesi çıldırtmaya yetiyordu. Uzatmayalım silah sağda bir adamda çıktı.

Çocukluk, gençlik, arkadaşlıklar ne kadar küskünlükler yaşansa da farkında olmadan kendiliğinden bertaraf olur. Ama belli bir yaştan sonra haslet ve hasretlerinin farkında olmadan arkadaşlıklar olgun davranışlar, samimiyet, dikkat ve ciddiyet ister.

Kısa geçiyorum. Sırf Adalet parti döneminde işe girmiştim diye kıyas ve kısas. Devrimci bir sendikanın yönetiminde olmama rağmen iş akdim fesih edildi. Sokakta bize saldırı, daire içinde iş aktı feshi neyse ki imdadımızı okulu bitirmem ve öğretmen olarak atanmamın yapılması bizi hayata yeniden bakış açımızı değiştirdi.