Bediüzzaman Said Nursi, 23 Mart 1960 tarihinde Urfa'da hakkın rahmetine kavuştu. İpek Palas Oteli 27 numaralı odada. 1960 yılında, yani ömrünün son yıllarında çok büyük badireler yaşadı. İktidarda olan Demokrat Parti, O'nun varlığından oldukça rahatsızdı.

3 Aralık 1959'da Ankara'dan Emirdağ'a, oradan da Isparta'ya gitti. Ancak, on beş gün sonra tekrar Emirdağ'a geri geldi. Konya'da bulunan talebelerinin daveti üzerine 19 Aralık 19592da ise Konya'ya gitti. Buradaki talebeleriyle görüştü, Mevlana'nın türbesini ziyaret etti. Aynı gün Isparta'ya gitmek üzere Konya'dan ayrıldı.

Talebelerinin ısrarı üzerine, 31 Aralık 1959 günü Ankara'ya geldi. Ancak, bu defaki gelişi basında tartışmalara yol açtı. Bazı gazetelerde Demokrat Partili milletvekillerinin kendisini davet ettiği yönünde asılsız haberler yayınlandı. Said Nursi, bir gece Ankara'da kaldıktan sonra ertesi gün İstanbul'a gitti. İstanbul'da bir gece kalarak talebeleriyle görüşüp vedalaştı. 3 Ocak 1960'ta tekrar Ankara'ya döndü.

Talebeleriyle görüştü ve son dersini yaptı. 'Vasiyetnamem Hükmündedir' dediği son dersinde Bediüzzaman; kendi hayatından, sahabelerden ve Resulullah'ın (a.s.m.) hayatından örnekler verdikten sonra talebelerine; istikametten ayrılmamalarını, müspet hareket etmelerini, iman hizmetine ihlasla devam ederek asayişi muhafaza etmelerini ısrarla tavsiye etti.

6 Ocak 1960'ta Konya'ya gitti. Konya'ya vardığında, Konya'nın bütün giriş ve çıkışları tutulmuş, her yerde güvenlik tedbirleri alınmıştı Bediüzzaman'ın arabasını gören polisler, etrafını hemen kuşattılar. Kardeşi Abdülmecit'i ziyaret etti. Mevlana'nın türbesini de ziyaret ederek Emirdağ'a gitmek üzere ayrıldı. Emirdağ'da dört gün kaldı.

11 Ocak'ta tekrar Ankara'ya gitmek için yola çıktı. Ancak bu kez Said Nursi'nin şehir merkezine girişi polis tarafından engellendi. Said Nursi, Emirdağ'a geri döndü. Buradaki bir haftalık ikametinden sonra 20 Ocak 1960'ta Isparta'ya gitti ve bir buçuk ay burada kaldı.

Ramazan ayı gelip çatmıştı. Ama Bediüzzaman ağır hastaydı. Takvimler 19 Mart 1960 tarihini gösteriyordu. Said Nursi, rüyalarında hep Hz. İbrahim (as)'ı görüyordu: 'Ey Said Bize gel…' çağrılarına uyarak yanındaki talebelerine Urfa'ya gitmek istediğini söyledi.

Ve 82 yaşındaki Bediüzzaman ağır hasta olan haliyle arabanın arka koltuğunda yola çıktı. Takvimler 20 Mart 1960'ı gösteriyordu. Yağmurlu bir havada başlayan bu yolculuk, onun son yolculuğuydu.

21 Mart'ta Urfa'ya ulaşıldığında talebeleri kendisini Halilürrahman Dergahı'nı göstermek istediler. Ama o yürüyemeyecek kadar ağır hastaydı. Onu, o dönemlerde Urfa'nın en iyi oteli olan İpek Palas Oteli'ne yerleştirdiler. Bu arada otele gelen polisler geldi; İçişleri Bakanı'nın emriyle derhal Isparta'ya geri dönmesi gerektiğini tebliğ ettiler. Bunu duyan Urfa halkı galeyana gelerek otelin önüne toplandı. Polis, Bediüzzaman ve berabrindeki talebelerinin ısrarla Urfa'dan ayrılmalarını istiyordu...

Polisin bu baskıları sürerken Bediüzzaman, 23 Mart 1960 günü, 27 numaralı odada sabaha karşı vefat etti. Büyük bir cemaatle kılınan cenaze namazından sonra Bediüzzaman'ın naaşı Halilürrahman Dergahı'nda kendisine ayrılan türbeye defnedildi. Bediüzzaman'ın vefatını duyan dostları ve talebeleri yurdun dört bir yanından Urfa'ya geliyor, türbesini ziyaret ediyorlardı. Urfa'dan kalabalıklar hiç eksik olmuyordu.

Bediuzzaman'ın vefatından iki ay sonra 27 Mayıs 1960'da asker darbesi oldu. Türkiye'de Demokrat Parti iktidarı boyunca yaşanan demokratik ve İslami gelişmelerden rahatsız olan askeri çevre, iktidara el koydu. Alparslan TÜRKEŞ'in liderliğinde kurulan Milli Birlik Komitesi hükümeti kuruldu. Milli Birlik Komitesi Hükümeti, Bediüzzaman'ın kabrini, 12 Temmuz 1960'ta bir gece vakti Urfa'daki mezarını kırdırarak bilinmeyen bir yere götürdü.

Hayatı boyunca dayanılması güç acılara ve baskılara maruz kalmasına rağmen hayat tarzıyla bir abide şahsiyet olan Bediüzzaman, arkasında miras olarak 6.000 sayfalık Risale-i Nur Külliyatı ve cemaatini bıraktı.

Yaklaşık otuz yıl boyunca sürgünler ve mahkemeler yoluyla baskı altında tuttuğu, her hareketini çok yakından izlediği ve fakat mahkemelerin suçsuz bularak serbest bıraktığı Bediüzzaman'ın varlığı gibi kabri de hükümeti korkutuyordu.