Geçmişte hayatlı evlerimizde hep derin hayallere dalardık.. Gidecek bir yerimiz, bir eğlencemiz de yoktu.. Bazen sıcaklarda yalnız, başımıza güneş gelmesin diye duvarın kenarına yanaşarak sokakları gezerdik..
Denizi görme hevesi ile üniversite sınavlarına o kadar çok çalışırdık ki.. Zira denizi yalnızca filmlerde görmüştük..
Gece damda, tahtın üzerinde yatarken, babamız bize anlatırdı:
"Urfa çok gelişecak.. Harran'a su gelacak, uçak meydanları yapılacak.. Uçağa atlayıp bir saate İstanbul'a gidecaksınız oğlum" derdi..
Anamız da bize; "İnanmayın oğlum, bu memleket sehapsız.. Ne uçak gelir, nede su.." derdi.
"Aney kalk bi zılgıt çal, Harrana su geliy" ağıtını o kadar sevmiştik ki..
Ve bizler büyüdük. Uçaklar geldi.. Harran'a su da geldi..
Başbakan yardımcımız da oldu.. Bakanımız da oldu..
Dünya çapında sanatçımız da oldu.. Bilim adamımız, sporcumuz da oldu.. Fakat anamızın "Sehapsız Urfa" lafı kulağımızdan hiç gitmedi.. En küçük bir aksilikte "Sahipsiz Urfam" diye ağıtlar yakmaya devam ettik..
Bu kelimeyi neden hiç unutmadık.. Biz anamızı mı çok sevdik.. Yoksa "Aney kalk bi zılgıt çal" ağıtını mı çok sevdik, diye düşünürken; televizyona gözüm takıldı.. Psikoloji uzmanının "Öğrenilmiş Çaresizlik Sendromu nedir, bilir misiniz" sorusuyla ile uyandım..
Bazımız Anamızdan, bazımız babamızdan çaresizliği öğrenmiş; hiç bitmeyecekmiş gibi ruhumuza nakşetmişiz de haberimiz yokmuş..
Özgüvenli, kendine güvenen; en küçük bir zorlukta Urfa'dan kaçmayı düşünmeyen.. "Antep'te var, Urfa'da neden yok" diyerek ağıt yakmak yerine; "En iyisini Urfa'ya ben yapacağım" diyecek bir nesil yetiştirmek için, bu sendromu yenmemiz lazım..
Tabi bu sendromu çocuklarımıza miras bırakmamak için tedaviye önce kendimizden başlayarak.. Ve Akif'in dizelerini hiç hatırımızdan çıkarmayarak..
"Sahipsiz olan vatanın batması haktır:
Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır..."
Uğur BEYAZGÜL