"Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükafat vardır" (Enfal Suresi 28)

"İbrahim bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakup da öyle: 'Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam'ı) seçti. Siz de ancak Müslümanlar olarak ölün' dedi. Yoksa siz Yakup'un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, 'Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?' dediği, onların da, 'Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler ona boyun eğmiş Müslümanlarız' dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?" (Bakara Suresi 132-133)

Yüce Allah tarafından hayatın bir meyvesi olarak bize verilen çocuklarımız, şu fani dünyada en büyük imtihanlarımızdan biridir. Bizler, yetiştirdiğimiz çocuklarımızın durumuna göre ya bu imtihanı kaybeden ya da kazananlardan olacağız. Bizim geleceğimiz olan çocuklarımızın Allah'ın razı olduğu bir şekilde yetiştirilmesinin önemini çok iyi bilen peygamberler (Hz. İbrahim ve Hz. Yakup örneğinde olduğu gibi) ölüm döşeğinde dahi kendilerinden sonra çocuklarının kime ibadet edeceği tedirginliğini yaşamışlardır. Çocuklarına ancak tüm hayatıyla Allah'a teslim olmuş (Müslüman) olarak can vermelerini istemişlerdir.

Kuran-ı Kerim'de geçen Hz. Lokman'ın kendi çocuğuna yaptığı önemli tavsiyeler, bir Müslümanın kendi çocuğunun Allah'ın razı olduğu bir şekilde yetiştirilmesinin önemini ortaya koyuyor.

Bugün neslimiz çok büyük tehlikelerle karşı karşıyadır. Özellikle İslam düşmanlarının kültürel emperyalizm dediğimiz işgal türü üzerinden çocuklarımızı hedef aldığını bilmeyenimiz yoktur. Gelişen teknoloji ile birlikte dünyanın adeta küçük bir köy haline geldiği günümüzde ise bu işgal daha kolay yapılmaktadır.

Kitle iletişim araçları üzerinden (televizyon, gazete, sosyal medya) çocuklarımıza ulaşan bu odaklar, çocuklarımıza kendi kültürlerini aşılayarak zihinlerini iğfal ediyorlar. Sabahtan akşama evimizdeki televizyonlarda oynatılan batı etiketli çizgi filmlerin içindeki gizli mesajlar, yanı başımızda geleceğimizi kendimizin oluşturduğu imkanlarla çalmaktadır.

Tüm tehlikeler karşısında dünyevileşme tehlikesiyle karşı karşıya kalan toplumumuz çocuğuna zaman ayırmayı bile bırakın günlerce çocuğunu görememektedir. Siyaset, ihaleler, ticaret, iş-güç derken geleceğimiz adım adım kaybettiğimizin farkında bile değiliz. Sorumluluğumuzun önemi hakkında Hz. Hacer'in tavrı bize güzel mesajlar sunmaktadır. Susuzluktan ölmek üzere olan oğlu Hz. İsmail'i kurtarmak isteyen Hz. Hacer'in Safa ve Merve tepeleri arasında koşuşturması bize bir örnektir. Bu örnekliği kıyamete kadar bize hatırlatmak isteyen rabbimiz bu Sa'y'i Hac ibadetini yapanlara farz kılmıştır. Biz Müslümanlar olarak kitle iletişim araçları yoluyla ebedi hayatları helak olma tehlikesiyle karşı karşıya olan günümüz İsmailleri için ne kadar bir çaba ortaya koyuyoruz? Bunun muhasebesini iyi yapmak zorundayız.

Tanzimat'la ile başlayan batılılaşma süreci cumhuriyetin ilk yıllarında ayyuka çıkmıştır. Savaş açılarak ortadan kaldırılan bize ait tüm değerlerin yerine batıya ait değerler konuldu. Siyasi, ekonomi, sosyal alanlarda yapılan yüzlerce değişimle ile toplum adeta mankurtlaştırılmaya (geçmişini unutan) çalışıldı. Bu toplum, adı ve giyinişi bizim gibi olanların eliyle yapılan üstüne de modernleşme kılıfı geçirilen bu kültürel işgali iliklerine kadar yaşadı, yaşamaya devam ediyor.

Ülkemizde hala devam eden ve gençliğimiz elimizden alan bu kültürel işgalin en önemli alanlarından biri de şüphesiz eğitim alanıdır. Çünkü eğitim alanı, bir toplumun geleceğinin inşa edildiği ve şekillendiği alandır. Yani eğitim sistemi bir ülkenin gelecek neslini üreten bir fabrika gibidir. Bunu çok iyi tespit eden İslam düşmanları, bu alanda köklü değişikliklere gittiler. Çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile İslam'ın eğitim üzerindeki etkisini ortadan kaldırdılar.

Arapça Alfabesini ortadan kaldırarak yerine Latin Alfabesini koydular. Arapçanın eğitim dili olmasının önüne geçmelerinin en önemli sebebi dilin öneminden dolayıdır. Çünkü dil, birincisi bir toplumun geçmişiyle olan bağı ikincisi ise aynı dili konuşan diğer insanlarla irtibatını sağlar. Bu değişim üzerinden halkımızın önce İslam tarihi ile olan bağını kestiler. Sonra da ümmet ile iletişimini… Tarihinden ve ümmetten koparılan bu mazlum halk, kültür emperyalizminin önüne adeta kurbanlık bir koyun gibi bırakıldı.

Aynı dönemde Türk Laikleri tarafından yasaklanan Kürt dili bir yana Kürt Laiklerin eliyle Kürtçede kullanılan Arap Alfabesi yerine Latin Alfabesi getirilmesi aynı oyunun birçok yerde oynandığını gösteriyor. (15 Mayıs 1932'de, Suriye'nin başkenti Şam'da Türkiye'den göç eden Celadet Bedirhan tarafından çıkarılan Hawar dergisinin 24. sayısından itibaren yalnızca Latin alfabesiyle yayınlanmıştır.)

Okulların açıldığı bugünlerde çocuklarımızı bekleyen birçok tehlike var. Birincisi yukarıda değindiğimiz gibi sistemden kaynaklı tehlikedir. İkincisi ise dışarıdan gelen tehlike… Bunlar; arkadaş ortamı ve çevresi ile sosyal medya ortamı…

Peki, bu konuda bizler ne yapmalıyız?

"Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: 'Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Müminleri de müjdele." (Yunus Suresi 87)

İşe evlerimizden başlamalıyız. Yüce Allah'ın, Firavunun zulmü altında köleleştirilmiş İsrailoğullarını kurtarmakla görevlendirilen Hz. Musa'ya tavsiye ettiği şekilde kıble gah evler edinmeliyiz. Evlerimizin yüzünü derken aslında içindeki ilişkileri kıbleye döndürmeliyiz. Yani evlerimizi öyle bir hale getirmeliyiz ki oralar; akidemiz, ahlakımız, kişiliğimizin şekillendiği çocuklarımızın yetiştiği bir mektep olmalıdır. Evde baba ve anne ilk öğretmen olduklarının şuurunda olmalı ve evini maddi tehlikelere karşı olduğu gibi küfre karşı da koruma altına almalıdır.

İkincisi çocuklarımızı için alternatif ortamlar oluşturmalıyız. Sosyal bir varlık olan insanın, arkadaş edinmesi fıtri bir ihtiyaçtır. Bizler çocuğumuzun bu ihtiyacını karşılaması için onu camiye, İslami dernek, vakıf veya medreseye göndermeliyiz. Çocuklarımızı yakından tanıdığımız ve güvendiğimiz bu tür hizmet yerlerinin öğrenci evlerine ya da belli mevsimlerde yapılan belli süreli programlara göndermeliyiz. Ancak bu şekilde çocuğumuzun kötü arkadaş edinmesinin önüne geçebiliriz.

Gelinen süreçte Müslüman halkımızın mücadelesi ve sabrı neticesinde Allah'ın yarattığı sebepler neticesinde bazı olumlu adımlar atılmış, imam-hatip okullarının önü açılmıştır. İçeriği ve işleyişi bazı sorunları barındırsa da bu okullardan istifade etmek gerekir. Bu yüzden çocuklarımızı kızların ve erkeklerin ayrı eğitim gördüğü bu okullara göndermeliyiz. Yine düz okullara gönderdiğimiz çocuklarınız için bu okullarda verilen seçmeli derslerden Kur'an-ı Kerim ve Siyer dersini seçmeliyiz.

Üçüncüsü çocuklarımızı sosyal ve bilinç anlamında Allah'ın razı olduğu gibi yetişmesi için onu yapılan İslami etkinliklere götürmeliyiz. Bu tür etkinliklerin çocukların kimlik gelişimi üzerinde çok büyük etkisi vardır. Üstad Seyyid Kutub, İslami kimliğinin gelişmesinde çocukken annesinin yemekte yaptığı duanın çok büyük etkisi olduğunu yıllar sonra söylemiştir. Yine Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç de çocuk yıllarında annesinin onu uykudan uyandırıp sabah namazına göndermesini hiç unutmadığını söyler.

Tüm sorunlar karşısında sığınılacak ve yardım istenilecek yegane güç Yüce Allah'tır. Bu vesileyle yeni eğitim yılının herkese hayırlar getirmesini ümit eder, tüm öğrencilerimize başarılar dilerim.